YANDAŞLAR, CANDAŞLAR, SIRDAŞLAR HALA OKUL YÖNETİCİLİĞİ KOLTUĞUNDA

YANDAŞLAR, CANDAŞLAR, SIRDAŞLAR HALA OKUL YÖNETİCİLİĞİ KOLTUĞUNDA

Artvintes Basın Açıklama

2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılı başlıyor. Bu eğitim-öğretim yılı da yine büyük zorluklara gebedir. Ülkemiz hala eğitimde çağ atlamayı, dünya ülkeleri ile rekabet edebilmeyi, eğitimde kendini yenilemeyi başarabilmiş değildir. Bunda en önemli etken, yanlış eğitim politikalarıdır. Özellikle son 13 yıldır siyasi aktörlerin eğitime kendi çıkarları doğrultusunda yön verme çabaları, çözüme odaklı değil, sorun yaratan politika yürütmeleri, eğitime yatırım noktasında yetersiz kalmaları, kadrolaşmaktan, eğitimin asıl meselelerini göz ardı etmeleri bugünkü sonucu doğurmuştur. Dışı süslü, içi boş olan sistemler ihdas edilmesi, eğitimcileri mağdur ve mutsuz eden mevzuat düzenlemeleri, eğitimi koltuk kapmaca oyununa çeviren, yandaşı yücelten, yandaş olmayanı ötekileştiren uygulamalar, yeni eğitim-öğretim yılında eğitim çalışanlarını, öğrencileri, velileri olumsuz yönde etkileyecektir.
Bu eğitim-öğretim yılı döneminde öğretmen atama sayısının artırılması yine öncelikli taleplerimiz arasındadır. Yeni eğitim-öğretim yılına az sayıda atama yapılarak girilmektedir. Hatırlanacağı üzere daha önceden 47 bin olarak açıklanan öğretmen atama sayısı her ne olduysa 37 bine düşürülmüştür. 10 bin atamanın akıbetinin ne olacağı henüz bilinmemektedir. Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında ücretli öğretmenliğin 80 bine ulaştığı, iki yıllık meslek yüksekokulu mezunlarının, açık öğretim mezunlarının bile ücretli öğretmen olabildiği, norm kadro açığının 73 ilde 120 bin 610 olduğu, 417 bin evladımızın atama beklediği ülkemizde öğretmen atamalarının bu kadar yetersiz sayıda olması eğitimin geleceğini çok olumsuz etkileyecek bir durumdur. Şu da göz önüne alınmalıdır: MEB verilerine göre; ülkemizde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilkokulda 18, ortaokulda 17, ortaöğretimde 14’tür. OECD ülkelerinde ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilkokulda 15, ortaokulda 14, ortaöğretimde 14’tür. Bu standartlardan hareket edildiğinde ülkemizde öğretmen açığı ilkokulda 75 bin 667, ortaokulda 66 bin 561, ortaöğretimde de 17 bin 54’tür. İkili eğitimden, tekli eğitime geçilmesi halinde bu rakam daha da artacaktır. Hal böyleyken neden 2015 yılı sonuna kadar 100 bin öğretmen atanması talebimiz dikkate alınmamaktadır? Her şeye kaynak yaratabilen devletimiz neden mevzu bahis eğitim olunca imkânlarını zorlamamaktadır? Biz 2015 yılının sonuna kadar 100 bin atama yapılması konusunda ısrarcıyız. Bu keyfi bir talep değildir.
Okullaşma oranları 2014-2015 eğitim-öğretim yılında da yüzde 100 seviyelerine ulaşamamıştır. Okul öncesinde okullaşma oranları 5 yaşta yüzde 53,78’dir. Bu rakam erkeklerde yüzde 55,27, kızlarda yüzde 52,21’dir. İlkokulda okullaşma oranı yüzde 96,30’dur. Bu rakam kızlarda yüzde 96,57, erkeklerde yüzde 96,04’tür. Ortaokulda okullaşma oranları yüzde 94,35’tir. Bu rakam kızlarda 94,30, erkeklerde 94,39’dur. Ortaöğretim okullaşma oranları da yüzde 79,37’dir. Ortaöğretimde okullaşma oranları kızlarda yüzde 79,26, erkeklerde yüzde 79,46’dır. Okullaşma oranları artış göstermesine rağmen hala yüzde 100 düzeyine ulaşmamıştır.
Ülkemizde derslikler de yeterli sayıda değildir. Derslik başına düşen öğrenci sayısı ilkokul ve ortaokulda ortalama 27, ortaöğretimde ise 28’dir. Bu rakamlar büyükşehirler ile bazı bölgelerimizde daha da fazladır. Örneğin derslik başına düşen öğrenci sayısı İstanbul’da ilkokul ve ortaokulda 37, ortaöğretimde 33; Diyarbakır’da ilkokul ve ortaokulda 37, ortaöğretimde 42, Van’da ilkokul ve ortaokulda 32, ortaöğretimde 28; Gaziantep’te ilkokul ve ortaokulda 38, ortaöğretimde 39; Hakkari’de ilkokul ve ortaokulda 33, ortaöğretimde 48; Şanlıurfa’da ilkokul ve ortaokulda 37, ortaöğretimde 28’dir. OECD ülkelerinde ortalama sınıf mevcudu ilkokulda 21, ortaokulda 24’tür. Dolayısıyla öncelikle yapılması gereken sınıf mevcutlarını OECD ülkelerinin seviyesine çekebilmektir.
Yeni uygulamaya göre; MEB stajyerliğin kaldırılmasıyla ilgili isterse yazılı sınav, isterse yazılı ve sözlü sınav yapacak. Bu sene stajyerliğin kaldırılması işlemleri sadece yazılı sınav sonucuna bağlı olarak gerçekleştirilecek.
Bu uygulamayla ilgili şunları söylemek istiyoruz: Öğretmen olarak atananlar KPSS gibi çok zor bir sınavdan geçmektedir. Bu insanların bilgilerinin bir yıllık stajyerlik sürecinin ardından yeniden test edilmesi büyük bir haksızlıktır. Türk Eğitim-Sen olarak stajyerlik döneminde okul müdürü, danışman öğretmen ve müfettiş tarafından yapılan performans değerlendirmesinin stajyerliğin kaldırılması için yeterli olmasını istiyoruz. Performans değerlendirmesini geçenlerin yeniden yazılı ya da sözlü sınava tabi tutulması, onların önüne yeni engeller konulması anlamına gelir. Bunun öğretmenlerin yetişmesine, gelişmesine, mesleki liyakatine katkısı olacağını düşünmüyoruz. Sadece performansa dayalı bir stajyerlik sisteminin eskiden olduğu gibi MEB’de benimsenmesini ve uygulanmasını istiyoruz.
Bu minvalde öğretmen adayları için getirilen yazılı ve sözlü sınav uygulamasının yasadan çıkarılması için gerekli düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır. Bu yasal değişiklik yapılana kadar da Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde değişiklik yapılarak yazılı sınavdaki başarı puanının tıpkı performans değerlendirmesinde olduğu gibi 50 olarak değiştirilmesi ve ayrıca çok yoğun ve kapsamlı olan yazılı sınav konularının sadeleştirilmesi için çalışma yapılmalıdır.
YARDIMCI HİZMETLER, GENEL İDARE HİZMETLERİ, TEKNİK HİZMETLER SINIFINDAKİ EĞİTİM ÇALIŞANLARI DA YENİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINA SORUNLARLA BAŞLIYOR.
Eğitim çalışanlarımızın ekonomik problemlerinin yanı sıra özlük hakları ile ilgili sorunları da vardır. Yardımcı Hizmetler Sınıfında görev yapanların görev tanımları yapılmamıştır. Bu insanlar angarya işlerde çalıştırılmaktadır, çalışma saatleri esnektir. Bu arkadaşlarımızın görevleri sayılırken ‘idarenin vereceği diğer görevleri de yapar’ şeklinde ucu açık bir ifade eklenmiştir. Bu durum uygulamada birçok keyfiliğe yol açmaktadır.
Öte yandan bazı okullarda hizmetli personel yok iken, bazılarında ise hizmetli personel sayısı ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Dolayısıyla okullarda hijyen tam olarak sağlanamamaktadır, bu da özellikle kış döneminde salgın hastalıkları beraberinde getirmektedir. Bu noktada okullarımızın hizmetli personel ihtiyacı tam olarak sağlanmalıdır.
MEB’in görevde yükselme sınavlarının hem içerik olarak sadeleştirilmesi, hem de Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelikteki sınav taban puanının 60’a düşürülmesi gerekmektedir. Ayrıca görevde yükselme sınavları yıllardır yapılmamaktadır. Taleplerimizden birisi de görevde yükselme sınavlarının bir an önce yapılması ve periyodik hale getirilmesidir. Her yıl eğitim-öğretim yılı başında ödenen “Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği”; brüt bir maaş tutarında ve hizmet sınıfı ayrımı yapılmadan, personelinin tamamına ödenmelidir.
YANDAŞLAR, CANDAŞLAR, SIRDAŞLAR HALA OKUL YÖNETİCİLİĞİ KOLTUĞUNDA.
Okullar yeni eğitim-öğretim yılında da ne yazık ki yandaş, ehil olmayan, iktidarın kulu haline gelen okul yöneticileri tarafından yönetilmektedir. İktidar, bir kanunla, sözde paralel yapıyı ortadan kaldırmak uğruna, tüm şerefli insanların üzerine bir gecede çizik atmıştır. Nerede yandaş olmayan, biat etmeyen, ahlakı ilke edinen, bilgili, liyakatli yönetici varsa, onların yöneticilik görevine son verilmiş; bu insanların yerine kula kulluk yapmayı şiar edinen, yalakalıkla bir yerlere gelen, düğme iliklemeyi adet haline getirenler okul yöneticisi yapılmıştır.
Konu yargıya da intikal etmiştir. Danıştay İDDK, eski yöneticilerin görevlerine döndürülmesine karar vermiş ancak MEB bu kararı uygulamamış ve adeta hukuka meydan okumuştur. Bu nedenle şubelerimiz İDDK kararlarını uygulamayan valiler ve diğer yöneticiler hakkında suç duyurularında bulunmuştur. Genel Merkez olarak da İDDK kararının uygulanması için MEB’e yazılı başvuruda bulunduk. Ancak yazılı başvurumuzun üzerinden 60 günden fazla zaman geçmesine rağmen bir cevap gelmedi. Bu nedenle sendikamız, İDDK kararı uygulanmadığı için Milli Eğitim Bakanlığı’na dava açtı.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi kanunun okul yöneticileri ile ilgili maddesinin iptal istemini reddetmişti. Bu kararın, yandaşlığı meşrulaştıran bir karar olduğunu, bu kararı kınadığımızı bir kez daha yineliyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının ardından Türk Eğitim-Sen olarak AİHM’e başvurmak isteyen mağdur okul yöneticilerine hukuki yardımda bulunuyoruz. Konuyla ilgili yardım almak isteyen tüm okul yöneticilerine hukuki hizmet veriyoruz. Umuyoruz ki bu hak gaspı AİHM tarafından tescillenir ve adalet yerini bulur. Okullarımızın kötü yönetilmesine, insanların sırf yandaş oldukları için makamlara getirilmesine karşı mücadelemiz her zaman sürecektir.
Ayrıca sözlü sınava dayalı yapılan şube müdürlüğü atamalarında da yargı kararlarına uyulmadı ve şube müdürlüğü görevlendirmeleri iptal edilmedi. İptal kararının uygulanmaması MEB’in hukuk tanımaz tavrının en somut örneğidir. Bu, şube müdürlerinin de geleceklerinden, konumlarından emin olmama gibi bir durum ortaya çıkarmaktadır. Hukukun verdiği karar ve MEB’in tutumu şube müdürlerinin durumunu daha da belirsiz kılmaktadır. MEB’in kulağını tersten göstermeye, hukukun arkasından dolanmasına hiç mi hiç gerek yoktur. Şube müdürlüğünde kadrolaşma hayali kuranların hevesleri kursaklarında kalacak, ‘benim adamım olsun, ne olursa olsun’ anlayışı, tepeden inmeci zihniyet asla bu maçın kazananı olamayacaktır. Unutulmamalıdır ki; hiç kimse Türk Milleti adına karar veren mahkemelerin üzerinde değildir.
Özür grubu tayinlerinde öğrenim özrünün özür grubundan çıkarılması büyük sıkıntı oluşturmaktadır. Öğretmenlerimiz neden istedikleri ilde, istedikleri üniversitede yüksek lisans yapamasınlar ki? Bunun kısıtlanması, öğretmenlerimizin kendilerini geliştirmesinin önüne barikat konulması büyük bir haksızlıktır. MEB’in ana görevlerinden birisi, öğretmenlerimizin alanlarında kendilerini geliştirmelerine zemin hazırlamak olmalıdır. Öğrenim özrünün özür grupları arasından çıkarılmasını yargıya taşıdık, yani Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin öğrenim özrü konusuna dava açtık. Umuyoruz ki; bu konu yargıda çözülür. Talebimiz, eskiden olduğu gibi öğrenim özrünün özür grubu tayinleri içine alınması ve öğretmenlerimize istedikleri ilde yüksek lisans yapma hakkının verilmesidir.
Ayrıca sağlık raporlarının eğitim ve araştırma hastanelerinden ya da üniversite hastanelerinden alınması zorunluluğu getirilmesi de sağlık özrü bulunanlara mağduriyet yaşatmaktadır. Sağlık özrü raporu her hastaneden alınabilmelidir.
Eş durumu özrü tayinlerinde; MEB, il dışından eş durumu özrü tayini talep edenlere ilçe emri hakkı vererek, onların mağduriyetlerini giderdi. Ancak aynı hakkı il içinde eş durumu özrü bulunanlara tanımadı. Oysa il içi özür tayinleri yapılmadığı için de aynı ilin birbirinin yüzlerce kilometre uzağında, hatta komşu illerden bile daha uzak ilçelerinde görev yapan eşler tayin isteyememişler ve aile bütünlüklerini sağlayamamışlardır. Ailenin kutsallığına zarar verilmesine, çocukların annelerinden, babalarından ayrılmasına, eşlerin boşanmanın eşiğine gelmesine nasıl göz yumulabilir? Bakanlığın gözü yaşlı tek bir öğretmen kalmaması için tüm imkânlarını seferber etmesi gerekmiyor mu? Antalya ilini ele aldığımızda, en uç ili Gazipaşa ile Kaş arasında 240 kilometre mesafe var. Eşlerden biri Gazipaşa’da ise, diğer bir eş Kaş’ta olursa aile bütünlüğü sağlanmış mı oluyor? Ya da Ankara’nın Şereflikoçhisar ile Nallıhan ilçeleri arasında 310 kilometre mesafe bulunmaktadır. Yani iki ilçe arası 3 saat 35 dakika sürmektedir. Bu durumda eşler, çocuklar nasıl biraraya gelecektir? Sivas’ın Gemerek ilçesi ile Koyulhisar ilçesi arasındaki mesafe tam 280 kilometredir. Bu durumda eşi Gemerek’te görev yapan, ailesi Koyulhisar’da olan bir öğretmen her gün 560 kilometre gidip, gelemeyeceğine göre bu sorun nasıl çözülecektir?
İl içi özür grubu mağdurları, onların eşleri ve çocuklarıyla birlikte MEB önünde eylem yaptık. Onların seslerini kamuoyuna duyurduk. Türk Eğitim-Sen olarak, il içi özür durumundan başvuruda bulunan öğretmenlerimize ilçe emrine atanma hakkının verilmesini istedik. Ayrıca iller arası ve il içi isteğe bağlı yer değişikliği başvurusunda bulunduğu halde yer değişikliği gerçekleştiremeyen öğretmenlerimize de ikinci kez tayin hakkı verilmesini talep ettik. Buna rağmen MEB bu taleplerimize şu ana kadar bir cevap vermedi.
Öte yandan bir öğretmenin mezuniyet alanına alan değişikliği yapamaması mağduriyetlere yol açmaktadır. Örneğin farklı bir alan mezunu olup, sınıf öğretmeni olarak ataması yapılmış bir öğretmen diplomasında yazılı olan alana alan değişikliği yapamamaktadır. Bu durumda olan öğretmenlerin mezuniyet alanlarına alan değişikliği yapabilmesi konusunda hak tanınmalıdır. Ayrıca konuyla ilgili takvim MEB tarafından en kısa zamanda açıklanmalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlere rotasyon uygulamasından geri adım attı. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında sendikamız rotasyona şiddetle karşı çıkmış ve rotasyon uygulamasının getireceği zararları tüm kamuoyuna duyurmuştu. Sendika olarak öğretmenlerin bulundukları görev yerinde zorunlu hizmetini tamamlamışsa, istedikleri kadar çalışma hakkını önemli bir kazanım olarak görüyoruz. Rotasyon bu hakkı insanların elinden alan bir uygulamadır. Bakanlık da bu kez sesimize kulak verdi. Bu konuda MEB’i tebrik ediyoruz. Yanlıştan dönmek önemli bir erdemdir.
Öte yandan rotasyon bir daha eğitim çalışanlarının gündemine gelmemek üzere kaldırılmalıdır. MEB İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hamza Aydoğdu “Rotasyon ertelenmedi, iptal edildi” dedi ama bunun için de yönetmelik değişikliği gereklidir. Rotasyon yönetmelikten de ivedilikle çıkarılmalıdır.
Eğitimin sorunları umuyoruz ki bu eğitim-öğretim yılında çözülür, taleplerimize kulak verilir. Bu vesileyle yeni eğitim-öğretim yılını tebrik ediyor, eğitim çalışanlarımıza ve öğrencilerimize başarılar diliyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir