Yıllar önceydi. Başörtüsü tartışmaları ilk üniversitelerde başlamıştı. Başörtülü kızlar üniversitelerde derslere alınmıyor diye yapılmıştı bunca tartışmalar, eylemler, davalar… “Kamusal alan” kavramıyla birlikte bir anda Türkiye siyasetinin yıllar sürecek merkez konularından biri haline gelmişti. Hac’da başını kapatan iktidar partisine mensup bayan milletvekillerinin parlamentoya türbanlarıyla girmesiyle bu tartışmalara son noktanın konulduğunu sanıyorduk. O da ne? Başörtüsü tartışması gibi “önemli” bir tartışma daha başlamış bilimin aydınlattığı güzel ülkemde… Kız öğrenciler ile erkek öğrencilerin aynı evi paylaşmalarından Başbakan rahatsızlık duyduğunu söyledi. Sözlerinden, bu durumu engellemek adına çeşitli çalışmalar yapılması için düğmeye bastığı anlaşılıyordu. Adana Valisi’nin konuyla ilgili “talimat gereği işlem yapacağız” tarzındaki açıklamasıyla bir anda ortalık toz duman oldu. Konuyla ilgili Başbakan’la aynı düşünmediği anlaşılan bir farklı ses de Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’tan geldi… Şimdi gelişmeleri basından takip edelim: “Öğrenci evleri tartışması tam gaz devam ediyor. Zaman gazetesinin Başbakan Erdoğan’ın öğrenci evleri ile ilgili sözlerini yayınlamasının üzerine Bülent Arınç, “bu asparagas bir haberdir” diyerek yalanlamıştı. Ancak aradan 12 saat geçtikten sonra grup toplantısında Başbakan Erdoğan sözlerinin arkasında durduğunu açıkladı. Hükümet sözcüsü Arınç ile Başbakan’ın birbiri ile çelişen sözleri hükümeti eleştiren çevreler tarafından kullanılmıştı. Bülent Arınç, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da katıldığı ve TRT Türk’te yayınlanan programda “dava arkadaşım” dediği Başbakan Erdoğan’a üstü kapalı olarak sitem etti…” Ardından iktidar partisinin sözcüsü konumundaki Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten basına yansıyan bir açıklama: “Bu sitem, küsme değil… Sayın Bülent Arınç’ın sözlerini sadece şöyle yorumlayabilirim, malumaliniz sitem sevgiden doğar. İnsan sevdiklerine sitem eder. Sayın Arınç, böyle bir ihtiyaç hissetmiş ve kendi liderine, kendi genel başkanına, başbakanına sitemde bulunmuşsa şüphesiz bu sevgiden kaynaklanan bir sitemdir.”
Gündeme ilişkin yazdığım bu birkaç paragrafta kendi düşüncelerim yok. Tamamen basında çıkanlar, TV’de yayınlananlar. Siyasi mülahazalara girecek değilim. Şimdi bu yazıya, siyasetçilerin bıraktığı yerden “sitem” konusundan devam etmek istiyorum. Adaşım sayın Hüseyin Çelik’in de söylediği gibi “sitem”i sevdiğiniz bir insana yaparsınız. Onun yaptıklarına ya da söylediklerine karşı alınganlık, kırılganlık ya da üzüntü duyduğunuzu ifade etmek için sitemde bulunursunuz. Benim sitemim ise yazının başlığından da anlayacağınız gibi içinde zaten doğal bir sitem barındıran çok sevdiğim Üniver“sitem”e… Daha doğrusu, Artvin Çoruh Üniversitesi’nde görev yapan bir grup akademisyene…
Tarih, 2 Ocak 2007. Zaman Gazetesi’nde çıkan bir haber: “Artvinliler YÖK’ü ikna etmeye hazırlanıyor” başlığını taşıyor. Şimdi sözü çok da uzatmadan birkaç cümleyle bu haberi aktaralım. “Yeşil Artvin Derneği’nin çağrısı üzerine biraraya gelen demokratik kitle örgütleri, hükümetin 10 ilde üniversite kurma kararını almasının ardından bu karara karşı çıkan YÖK’ü ikna etmeye hazırlanıyor. Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu’nun öncülüğünde ilde üniversite kurulması için başlatılan çalışmaya destek olmak amacıyla demokratik kitle örgütleri devreye girdi. Hükümetin 10 ilde üniversite kurma kararı almasına karşı çıkan YÖK’ü, Artvinliler ikna etmeye çalışacak. Bu kapsamda oluşturulan komite en yakın zamanda Artvinli akademisyenlerin de desteğini alarak YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’le bir araya gelmeyi planlıyor.”
YÖK başkanı ile Artvin’den giden heyet bir araya geldi. Görüşmeyi o günkü gazetelerden okuduğumuz kadarıyla özetleyecek olursak, Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in fikri değişmedi. Artvin üniversiteyi kaldıracak ve bir üniversiteye alt yapı oluşturabilecek kapasitede bir şehir değil. Gelin oraya üniversite yerine güzel bir Tıp Fakültesi kuralım, şehir üniversiteyi kaldırabilecek kapasiteye geldiği zaman da Artvin’e üniversite kurarız demişti. Dönemin YÖK başkanı Teziç’in sözleri bu süreçte çok da etkili olmadı. Yasalar Meclis’ten süratle geçti. Eller kalktı; Üniversitesiz il kalmadı “hamdolsun…” Takvimler 17 Mayıs 2007’yi gösterirken Artvin Çoruh Üniversitesi’nin kuruluşuna dair yasa onaylanmış ve 29 Mayıs 2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.
Yeni kurulan Artvin Çoruh Üniversitesi’ne daimi rektör atanıncaya kadar Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen 13 Ağustos 2007 tarihinde tedviren rektör olarak atandı. Aradan bir yıl geçtikten sonra Milliyet Gazetesi’nde bir haber: “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni kurulan 23 üniversitenin rektörlerini atadı. Ataması yapılan 23 rektörden 16’sının türbana özgürlük bildirisine imza atan isimler arasında yer alması dikkat çekti… Bildiriye imza koyan ve Artvin Çoruh Üniversite’ne atanan Mehmet Duman eski YÖK Başkanı Erdoğan Teziç tarafından Bilecik Üniversitesi rektör adaylığı sürecinde liste dışı bırakılmıştı.”
Bildiğiniz gibi Prof. Teziç YÖK’ten birkaç sene önce gitti, Prof. Dr. Mehmet Duman AÇÜ Rektörü olarak görevinin başında; ikinci döneminde de göreve geldiği ilk günün azim ve heyecanıyla üniversitesine hizmet etmeye devam ediyor… YÖK’e gelince, Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in ardından başkanlığa sırasıyla Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ve Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya getirildiler. Evet, ‘bir zamanlar kamusal alanda başörtüsüne şiddetle karşı çıkan ve bunun ötesinde başörtüsü bildirisine imza koyan profesörlere rektörlük yolunda engel olan’ veya hafızalarımızda bu şekilde yer eden Prof. Dr. Erdoğan Teziç’e de o makamlar kalıcı olmadı, gitti. Herkes bulunduğu makamdan bir gün gidecek, neticede “mahkeme kadıya mülk değil”dir. Ama mühim olan çalıştığınız sürece bu memlekete, insanlara yaptığınız katkılar, iyilikler, hizmetler… Adaletli, hakkaniyetli ve dürüst çalıştıysanız ne mutlu size. Peki ya tam tersi şekilde hatırlanırsanız? Kamuda hizmet etmekte olan tüm memurlar, amirler bu sözüm hepinize. Teşbihte hata olmaz tabiî ki, üstünüze alınmadan ders almaya bakın. Makamlarından ayrılan daire amirleri ya da memurlar için söylenen biraz da amiyane bir söz vardır. “Kimileri anılarıyla, kimileri analarıyla anılır…” Şunu bir düşünün; “yıllardır çalışıyorum Türkiye için, Artvin için ben ne yaptım?” Şikayet edip sızlandınız mı? Yoksa gerçekten hizmet aşkıyla çıt bile çıkarmadan, tüm zorluklara rağmen yapabileceğinizin en güzelini mi yaptınız? Ama ben üniversitede çalıştığım müddetçe maalesef şunu gördüm; bu memleketin insanından şikayet, coğrafyasından şikayet, hayat pahalılığından, yolundan, suyundan, şuyundan, buyundan hep şikayet… Velhasıl şikayetoğlu şikayet… Daha önce 7 yıl kadar Artvin Adliyesi’nde görev yapmıştım. Orda görev yapan hakim- savcılar Artvin’den çok mu memnundu? Elbette onların da haklı şikayetleri vardı. Ama bu üniversitede görev yapan akademisyenlerin yüzde biri kadar şikayet sözü duymadım hakim-savcıların ağızlarından. Bakın bunlar haksız şikayetlerdir demiyorum. Belki eleştirilerin birçoğunda haklıdırlar. Ahmet Şafak’ın Yalnız Kurt şarkısında okuduğu şiirde geçen hoşuma giden bir söz vardı; “Unutma bahar senin içinde Nereye gidersen götürürsün…” Evet bahar da, yaz da, kış da insanın kendi içindedir. Artvin’den şikayet eden adam gidip İstanbul’da yaşasın, orada da şikayet edecek birilerini, insanların kafasını şişirecek bir şikayet konusu muhakkak bulacaktır. Zira o adamın ömrü dert yanmak, sızlanmak olmuş…
Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in uygulamalarını ya da kendisini seversiniz veya sevmezsiniz. Kendi tercihinizdir. Ancak, Artvin’e üniversite kurulması konusunda acaba haklı mıydı? diye düşünmekte bir fayda var. Üniversitelerin çoğu Facebook’ta yada Youtube’da dolaşan “Muhittin Üniversitesi” ayarında kalmış, amacına erişmesi mümkün olmayan derme çatma kuruluşlar olarak akademik eğitimin kalitesini dinamitlemeye devam ediyor. Yazının sonuna geldim, artık üniversitem ile ilgili sitemimi söyleme zamanı geldi. Artvin’i sürekli eleştiren sayın hocalarım, “Artvin üniversiteye bir şey vermiyor” diyorsunuz. Belediyeye, dolmuşçulara, ev sahiplerine, esnaflara, Artvin insanına yönelik şikayetlerinizi sayıp duruyorsunuz. Daha küçük çaplı ve basit eleştirilerle dahi zarar görebilecek başka bir doğu vilayetinde olsaydınız inanın bu söylenenler karşısında dişlerinizi elinize verip memleketinize gönderirdiler. Ama bunun yapılmayışı da Artvin halkının özünde var olan medeniyet anlayışı ve nezaketindendir. Bu memlekete hizmet etmeye geldiniz. Sizin yaptığınız ise kendi aile fertlerinize ve “cemaat”inize hizmet etmek oldu. Yandaşlarınızı, yakınlarınızı çeşitli makamlara getirmek için siyasetçilerin kapılarını aşındırdınız. Devleti soyup soğana çeviren çeşitli koltuklara türlü torpillerle yerleşmiş arkadaşlarınızın hataları gündeme geldiğinde, yandaş sendika ile el ele verip haramilerin üzerine örtündünüz. Dışarıdan gelen ve yönetici konumuna getirilen kabiliyetsiz insanların hatalarını bile Artvin’e mal ettiniz. Ama o yöneticilere yönelik eleştiri içeren ağzınızdan bir cümle bile çıkmadı. Eee.. Hiç kusura bakmayın ama tabi bu durumda Artvin ve Artvinliler de sizi bağrına basacak değildi. Bu bir eleştiri değil sitemdir. İnandınız mı? Başkaları “bu bir sitemdir” deyince inanıyorsunuz ama, değil mi?
Daha iyi olanakları elinin tersiyle itip, bu memlekete gelip canla başla hizmet eden, yüreği vatan aşkıyla çarpan akademisyenlerimiz, hocalarımız da yok değil. Onlardan da Allah razı olsun demeden geçemeyeceğim. Özellikle Artvinli olup, memleketine hizmet için gecesini gündüzüne katıp ibadet aşkıyla çalışan, dışarıdan gelen ve bu yazımda sitem ettiğim tarzdaki akademisyenlerin eleştirilerine de sabırla gülümseyebilenlerden ise Allah iki kat razı olsun…