Hani bilirsiniz bazı fıkralar “adamın biri…” diye başlar. Ama konumuz sendika olduğuna göre, fıkramızın içinde sendika da olmalı değil mi? Adamın biri, “eğitim” iş kolunda “bir” sendikaya üye olmuş. Adını sormayın; malum sendika işte… Bu adamı, diğer pek çok üyelerine de yaptıkları gibi, hak etmediği halde bir okula yönetici yapmışlar. Abdestinde, namazında gayet dindar, dürüst tanınan bir adammış. Fakat kendisiyle ilgili dedikodular almış yürümüş. Güya aynı ilçedeki başka okullara kendi çocuklarını torpille öğretmen olarak sokmuş. “Nasıl olur, öğretmenler KPSS sonucu ile atanmıyor mu, torpil işi nasıl olabilir ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Teşbihte hata olmaz. Kızım sana diyorum gelinim sen anla… Hem fıkra böyle, ben ne yapayım? Adama sormuşlar: “kardeş bu nasıl iştir böyle? Sen ki dürüstlükten, ahlaktan, dinden, imandan başka kelam etmezdin, nereden çıktı bu torpil işi?” Tabi adam senelerin din simsarı; düşünmeye bile gerek duymadan lafı yapıştırmış: “Cuma namazına gidiyor musun?” karşıdaki şaşkınlıkla cevap vermiş: “gidiyorum, ama konumuzla ne alakası var?” Bizim uyanık kendinden emin devam etmiş: “Cuma’da hoca efendi hutbede Nahl sûresine ait bir ayet-i kerimenin Türkçe mealini okuyor bilirsin… Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Karşıdaki adam daha bir şaşırmış vaziyette, “ben yine bir şey anlamadım” demiş. Fıkramızın kahramanı sinirli bir ses tonuyla açıklamış: “ya güzel kardeşim, duymuyor musun? Akrabaya yardımı emreder diyor. Ben Allah’ın emrini yerine getirmişim. Fena bir şey mi yapmışım!..” demiş.
Hani “et kokunca tuzlarsın, tuz kokunca neylersin?..” Evet, dindar gördüğümüz, kişiliğine saygı duyduğumuz bazı insanlar öyle şeyler yapmış ki “yuh yani, O da mı?” demekten kendimizi alamıyoruz. Tuzun kokması gibi; artık kamuda dürüstlüğüne güvenebileceğimiz “yandaş” olmayan, hısım akrabasını kayırmayan, fırsatını bulunca türlü dümenler çevirmeyen bir yönetici de kalmadı gibi… Ben yine bu tip insanları Yüce Rabbimiz Allah’ın (CC) ıslah etmesini temenni ediyorum.
Senelerdir memuriyet yapmış bir ağabeyimizle konuşurken ilginç bir tespitte bulundu. Dertli dertli anlatıyor: “Eskiden bu kurumun yöneticileri, bize ters düşüncelere sahip, bizim dinsiz, imansız diye tabir ettiğimiz kişilerdi. Acaba bir gün dindarlar da yönetime sahip olacak mı? diye düşünüp dururduk, sonunda oldular da… Ama böyle olacağını bilseydik aklımızdan bile geçirmezdik. İhaleleri dine imana bağlı insanlara vereceğiz diye türlü fesatlar karıştırdılar. Devlet malını kendi mallarından daha rahat ve pervasızca harcadılar. Hak, hukuk, adalet gibi kavramları lügatlerinden çıkardılar. Yerine, akraba, cemaat, parti gibi kavramları koydular. Meğer gerçek dindar bizim o eleştirdiğimiz eski yöneticilermiş.”
Din ve ahlâk kılığına girmiş bağnazlık, cehalet ve düzenbazlıkla yapacağınız savaşta ancak erdemli bir ordunuz varsa galip gelebilirsiniz. Dileğimiz, toplumumuzda yitirdiğimiz millî, ahlâkî ve manevî tüm değerleri kısa zamanda yeniden ayağa kaldırabilmektir. Gelinen noktada tek umudumuz; geleceğimize yön verecek, idealist ve yüreği memleket sevgisiyle dolu öğretmenlerdir. Bu vesileyle 29 kere 40 yıl kölesi olmamız gereken tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım “Öğretmenler Günü”nü kutluyor, mübarek ellerinden öpüyorum…
Hüseyin ÖZER
Türk Eğitim-Sen Artvin Şubesi
Mevzuat Sekreteri