Hz. Nuh’tan çok sonra Bâbil’de hüküm süren, yıldızlara ve putlara tapan Keldani kavminin o devirdeki kralı Nemrut isimli biriydi. Zalimliğiyle tanınan bu hükümdar, insanları kendine ve putlara taptırıyordu. Hz. İbrahim, Nemrut’u Allah’a iman etmeye davet etti. Ama nafile. Nemrut, bunu reddettiği gibi, alemlerin yegâne sahibinin ve ilâhının kendisi olduğunu söyleyerek Peygamber’in kendisine secde etmesini istedi. Secde etmeyince, hapsettirdi ve ateşte yakılması emrini verdi.
Nemrut, Hz. İbrahim’i öylesine dehşetli bir şekilde öldürmeyi planlıyordu ki, bunu duyanlar kendisinin yegâne tanrı olduğunu kabul edeceklerdi. Sonunda infaz vakti geldi. Günlerce yığılan odunlar ateşlendi. Şiddetinden yanına bile yaklaşamadıkları ateşe Hz. İbrahim’i mancınıkla attılar. Alemlerin Rabbi Allah, “Ey ateş! İbrâhim’e karşı serin ve selâmette ol!” diye emretti (Enbiyâ 69). Ateşin içi yemyeşil bir bahçe kesildi. Ateş sönünce mucizeyi gözleriyle gördükleri halde Nemrut’un da saldığı korkuyla sadece birkaç kişi iman etti o kadar…
İbrahim Peygamber, ateşten kurtulduktan sonra Keldani kavmini bir müddet daha imana davet etti. Fakat zalim hükümdar Nemrut ve putperest ahali küfürlerinden vazgeçmediler. Çünkü Nemrut yaşadığı devrin en kibirli insanıydı. “Kibir çok güçlü bir silahtır. Ama tek kusuru vardır sadece sahip olanı vurur!” demişlerdir. Kibir silahına sahip kişi, “ben”lik davasına düşmüştür. Onun için sadece kendisi vardır. İblis’in Cennet’ten kovulmasının sebebi de kibri değil miydi?
Fakat ilâhlık iddiasında bulunan ve halkına durmadan zulmeden bu kibirli hükümdara yüce yaratıcı Allah öyle bir son hazırlamıştı ki, kıyamete kadar unutulmayacaktı. Hz. Muhammed (SAV)’in doğumundan kısa bir süre önce gerçekleşmiş olan Ebrehe’ye ait fil ordusunun ebabil kuşları tarafından atılan taşlar ile helak edilmesine benzer bir son, bu olaydan asırlar önce Nemrut’un başına gelecekti.
Allahü teâlâ, Nemrut’un sadece zayıf bir kul olduğunu göstermek için en aciz görülen mahluklarından sivrisinekleri onun ve çevresinde yaşayanların üstüne gönderir. Sivrisinekler asker ve hayvanların göz, kulak ve burunlarına girerek hepsini helak eder. Nihayet sivrisinek istilası sona ermiştir. Rivayete göre, topal bir sivrisineğin, “Ya Rabbi! Ben gazaya yetişemedim. Topallığım mani oldu” diyerek yalvarması üzerine, Allahü teâlâ da ona “Seni de Nemut’un helakine memur ettim, git onu bul ve helak et” diye emir buyurur…
Bu topal sinek, çok geçmeden Nemrut’un saklandığı yeri bulur. O günden sonra da Nemrut için işkence günleri başlar. Nemrut’un küçücük bir sivrisinek yüzünden bütün huzuru kaçmıştır. Her nereye gitse sinek de onunla birlikte gidiyor, burnuna, yüzüne gözüne konuyor, hortumunu vücuduna saplayıp kaçıyordu. Ne kadar çalışmışsa, sineği yakalamaya muvaffak olamamıştı. Bütün saray seferber olmuştu. Herkes sineğin peşindeydi. Fakat hiç kimse tutamıyordu.
Kapıları, pencereleri sıkı sıkıya kapatıyorlar, fakat sinek ne yapıp ediyor, içeri girmeyi başarıyordu. Nemrut`un gözüne günlerdir uyku girmemişti. İlâhlık davası güden koca Nemrut, bir sinek yüzünden ne hallere düşmüştü.
Öyle ya, Nemrut tarihin şahit olduğu en cebbar ve en zâlim bir hükümdarlardandı. Üstelik bunun yanında “tek tanrı benim” diyerek ilâhlık iddiasında da bulunmaktaydı. Açıkçası zenginliği, mülkü, serveti onu şımartmış, sonsuz gurura sevk etmişti. Fakat gelin görün ki, bu koca hükümdar topal bir sivrisineğin karşısında ne durumlara düşüyordu. Nemrut artık sarayda odadan odaya kaçıyor, sivrisinekten kurtulmak için türlü türlü yollara başvuruyordu. Fakat sinek bir türlü kendisinden ayrılmıyordu.
Bütün hizmetkârları Nemrut’un etrafında pervane olmuşlar, onu sivrisineğe karşı korumaya çalışıyorlardı. Nemrut bu sivrisinek belasından kurtulmak için güç bela kendisini odasına hapseder; kapıyı, bacayı ve bütün delikleri kapatarak saklanır.
Fakat bütün tedbirlere rağmen hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir şey olmuştur. Sivrisinek Nemrut’un odasının anahtar deliğinden girmeyi başarır. Odaya giren sivrisinek son hamlesini yaptı ve Nemrut’un burnundan içeri giriverdi. Nemrut’un burnundan giren sinek gidebildiği yere kadar gitmiş ve orada dönmeye başlamıştı. O andan itibaren Nemrut’ta müthiş bir baş ağrısı başladı. Nemrut başının ağrısından kurtulmak için türlü çarelere başvursa da kurtulamaz. Bunun üzerine keçeden yaptırdığı tokmaklarla başına vurdurmaya başlar. Bu tokmaklar ıstırabını gideremeyince tahta tokmaklarla vurmalarını emreder. Nemrut’un kafasına tokmakla vuruldukça, Nemrut “Vur ha vur… Vur ha vur…” diye devam edilmesini emrediyordu. Çünkü sinek bir saniye boş durmuyor, tokmak darbeleri kesilince hareket etmeye başlıyordu. Zalim hükümdarın başından kanlar akmağa başlamıştı, fakat o aldırış etmiyor, başını tokmaklatmaya devam ediyordu. Bir yandan da başını duvarlara vuruyordu. Hiç bir şey kâr etmemişti. Nemrut, başına yediği tokmaklarla kendinden geçmişti. Sivrisinek ise hâlâ beyninde dönüyordu. Çok geçmeden çırpına çırpına can verdi.
Gelelim kıssadan hisseye. Allah, koskoca saltanat sahibi zalim hükümdarı topal bir sivrisinek ile helak ediyor iken, bu zalim kraldan daha aciz durumda olan yöneticiler neyine güvenip kibirlenirler? Herkesin ve her şeyin bir mühleti var. Böyle “küçük dağları ben yarattım” edasıyla insanlara üstünlük taslayanlar da Nemrut misali rezil bir son ile ummadıkları anda bir sinek kadar küçük bir vesileyle tepe taklak olacaklardır.