“Sınırımız yok bizim, durma noktamız yok! Gök çadırımız, güneş bayrağımızdır!”
Metehan
Üçüncü bin yıla girdiğimiz bu yıllar, gelişmiş toplumlarda “Sivil Toplum Örgütlenmesinin” yükselen değer olduğu bir dönemdir. Yani bir anlamda, günümüzde toplumların gelişmişlik ölçütü sivil toplum örgütlerinin sayısı ve etkinliğidir. Ayrıca modern yönetim biçimi olan Katılımcı Demokrasinin de doğasında “yönetilenlerin” “yönetenlere” her düzeyde demokratik müdahalede bulunabiliyor olması ön koşuldur. Bu müdahale, toplumu oluşturan kesimlerin meydana getirdiği Sivil Toplum Kuruluşları vasıtasıyla yapılabilmektedir.
21. Yüzyılın lider ülkesi olma idealini güden ülkemizin, çağdaş bir seviyeye ulaşabilmesinin gerekliliklerinin başında hiç şüphesiz, bilinçli bireylerden oluşmuş örgütlü bir toplumun gerçekleştirmesi gelmektedir.
Bir ülkenin topyekûn kalkınmasının ön koşulu ve itici gücü, çok iyi organize edilmiş ve çağın gereklerini karşılayabilen iyi bir eğitim sistemidir.
Eğitim sistemi; kurgulayıcıları, planlayıcıları, hedefleri, ürünleri ve uygulayıcıları yani eğitim çalışanları ile bir bütündür. Dolayısıyla sistemdeki bir aksaklığın tespiti ya da sistemin iyileştirilmesi gündeme getirildiğinde sistemin tüm unsurları ile birlikte değerlendirilmesi bir zorunluluktur. Ancak ne yazık ki, bugüne kadar uygulanan politikalar bu gerçek ile bağdaşmamaktadır. Bu mevcut durum ve yaşanmış tecrübeler; gelecek nesillerin sorumluluğu gibi ulvî bir görevi yerine getiren eğitim çalışanlarını kaygılandırmakta ve “Bir şeyler yapmak gerek” kanaatini uyandırmaktadır.
Çünkü modern toplum demek, birçok niteliklerinin yanında, insanın, ancak haklarıyla birlikte bir anlam kazandığı, yani “hak bilincinin her zamankinden daha fazla yaygınlaşmış bulunduğu bir toplum demektir. Fakat Hakkı elde etmek için, haklı olmak her zaman yeterli değildir. “Hak haklınındır” özdeyişi her zaman bir özlem olarak kalmaktadır. Acı da olsa gerçektir ki, hak güçlünün elinde kalmaktadır. O halde sadece haklı olmak değil, güçlü de olmak gerekiyor. Güçlü olmak ise birlik olmakla sağlanır. Bu birlikler modern toplumlarda tamamıyla oturmuş sivil toplum kuruluşlarıdır.
Çalışanlar için bu kurum ise sendikalardır.
Bugüne kadar yaşanmış olan sayısız deneyim, böyle bir toplum yapısı içerisinde çalışanların haklarını aramasının en etkili yolunun güçlerini birleştirmekten geçtiğini; buna karşılık, güçlerini birleştirmeksizin bireysel olarak hak aramaya kalkışanların çoğunlukla hüsrana uğradığını, bilgi, beceri ve emeklerinin karşılığını hemen hemen hiçbir zaman alamadıklarını; her zaman için, kendi elleriyle ortaya koymuş oldukları maddî ve manevî değerlerinin ve zenginliklerinin gasp edilmesine engel olamadıklarını; ister Kamu Sektörü ve ister Özel Sektör olsun, işverenler tarafından aldatılmaya, kullanılmaya, istismar edilmeye, sömürülmeye ve bütün bunların yanında, emeklilik dönemlerinde de âdeta çöpe atılırcasına kaldırılıp atılmaya açık hedef teşkil ettiklerini ve çok kere de mahkûm olduklarını çok açık ve seçik olarak binlerce defa ispat etmiş bulunmaktadır.
İnsan, ancak haklarıyla birlikte bir anlam kazandığına göre, haklarının alınabilmesi için ne yapılmalıdır? Yine bugüne kadar yaşanmış olan sayısız deneyim net olarak göstermiştir ki, bu sorunun tek doğru cevabı ve bu problemin tek ve zorunlu çözüm yolu, güç birleştirmenin en etkin yöntemi olan Sendikacılıktır. Geçimlerini “para sermayesi” ile değil de “bilgi, beceri ve emek sermayesi” ile sağlayan büyük kitleler için bunun dışındaki diğer her yoldan elde edilecek başarılar hem verimsiz, kısır, sistemsiz, tesadüflere bağlı ve hem de gelip–geçici olmaya mahkûmdur.
Şu hâlde yapılacak olan şey, bilgisi, becerisi ve emeği ile geçindiği hâlde, hâlâ “Sendikayı” korkulacak bir şey gibi gören ve hâlâ sendika üyesi olmayı risk almak zanneden çalışanların, bu yaptıklarının aslında mesleklerine saygı duymamak, kendi haklarına saygı duymamak ve zihninde hak arama bilinci yeterince uyanmış olmamak olduğunu fark ederek en kısa zamanda sendikalı olmaları ve sendikalı olanların da sendikalarıyla organik bağlarını sıkılaştırmalarıdır.*
Pekâlâ, Niçin Sendikalı Olmalıyız?
Çağdaş toplumun bilinçli bireyleri olmak,
Gelişmiş demokrasinin gereği olan katılımcılığı sağlamak,
Hep birlikte kamu çalışanlarının, milletimizin ve devletimizin geleceğine yön vermek,
İçeriği ve hedefleri bakımından millî, yöntemi ve araçları bakımından bilimsel ve çağdaş bir eğitim sistemi oluşturmak,
Ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerimizi korumak; günün koşullarına ve insan onuruna yakışır düzeyde geliştirmek,
Liyakatin esas alındığı bir düzende itilip horlanmaktan, sürgün ve kıyımdan kurtulmak,
Haksız, hukuksuz ve gerçekçi olmayan keyfi uygulamalara son vermek,
Adil yönetim, adil çalışma şartları, adil ve eşit ücrete, kavuşmak,
“Güç” olarak, hakkımız olanı almak ve kötü gidişatımıza son vermek,
Toplumda yeniden saygınlık kazanmak için,
Onurlu, dürüst, ilkeli ve sorumlu bir anlayışla hak arama mücadelesinde yer almalı, örgütlü olmalıyız.
Çünkü sendikasız çalışan, hakları işverenin insafına kalmış yetim ve öksüz çocuk demektir.*
Sendika; ama hangi sendika?
“Derdin sendendir bilmezsin, çaren de sendedir görmezsin, evrende bir noktayım sanırsın, tüm âlemler, kâinat, sen de özetlenmiştir de, görmezsin…”
Hz. Ali
İsrafil BAYRAK
Türk Eğitim-Sen Artvin Şube Başkanı
* TES Sendika Yöneticisi ve İşyeri Temsilcisi Rehberi