Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru… Bu üç ismi duydunuz mu? Adlarını bilmiyor olabilirsiniz ama resimlerini gördüğünüzden eminim. Şu meşhur üç maymun figüründeki sevimli karakterler… Senelerdir tanıdığımız bu maymunlar Japon kökenli olup, Japonca’da sırasıyla (şeytanı) görmemek, işitmemek ve konuşmamak anlamına geliyormuş…
Günlük hayatta “üç maymunu oynamak” deyimi, “gördüğü ve duyduğu bir olay hakkında görmemiş, duymamış ve söylememiş olduğunu belirtmek” maksadıyla kullanılır. Toplumumuzun içinde bulunduğu durumun en güzel tasviri bence bu üç maymun figürüdür. Hatta “görmemek, işitmemek ve konuşmamak” tavrı ülkemizde öylesine yaygın bir hal almış ki, şöyle etrafınıza bir göz gezdirdiğinizde kendinizi “maymunlar cehennemi”nde hissediyorsunuz.
Tüm ahlâkî değerlerin sıfır noktasına indiği, insani tüm özelliklerin ve güzelliklerin kaybolduğu bu dönemde, değerlerinden taviz vermeden ayakta kalabilmek ne kadar zor… “Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir” şeklinde güzel bir söz duymuştum. Anlamayanlar için ne ifade ettiğini söyleyeyim. Size 1 milyon dolar rüşvet teklif edildi mi? Edilmediyse, bunu şimdiye kadar almamanız sizin masum veya dört dörtlük olduğunuzu göstermez. Girmediğiniz bir sınavda ne kadar başarılı yada başarısız olduğunuz henüz belli değildir. Şimdiye kadar hiç rüşvet almamış olmanız, bundan sonra almayacağınız anlamını taşımaz. Aynı şekilde, fırsat kimliğiyle değerlendirilebilecek bir çok farklı olay karşınıza çıkabilir. Dolayısıyla karşınıza çıkabilecek olağanüstü fırsatlar sizin masumiyetinizi de, dürüstlüğünüzü de, doğruluğunuzu da bir çırpıda silip atabilir. Belediye Başkanı iken toplum tarafından çok dürüst, doğruluk abidesi gibi görülen bir kişi Milletvekili, Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı olduğunda elinin altındaki fırsatlar artınca aynı doğruluğu, dürüstlüğü gösteremeyebilir. Dahası ailesini ve çevresindekileri de kapsayacak bir günah saltanatı kurmuş olabilir.
Bu kişinin yıllardır peşinden gidiyor, tüm maddi manevi varlığınızla onu destekliyor olabilirsiniz. Ama şimdi bu halde, burnuna kadar harama ve pis işlere batmış birini savunmak, onu aklamaya çalışmak da içinde bulunduğunuz topluma, millete, memlekete apaçık ihanettir. Siz farkına varmadan, o arkasında gittiğiniz lideriniz takipçilerini de sizi de kendi bataklığının içinde boğulmaya mahkum edecektir.
Minareyi çalanlara kılıfı sizin hazırlamanıza, şeytanın avukatlığını yapmanıza hiç gerek yok. Onlar zaten bahanelerini bulurlar. Burada herkes bir imtihan içindedir. Ne yanlış yolda yürüyenlerle artık beraber yürüyün, ne de onların yaptığı yanlış işlere, adaletsizliklere sessiz kalın… Eğer gerçekten azıcık vicdanınız varsa, üç maymunu oynamayı bırakın; gözünüzü, kulağınızı ağzınızı açın… Haramzadeleri korumak için değil, aksine onlarla mücadele etmek için, ülkemizi, milletimizi, dinimizi, toplumsal onurumuzu korumak için gerekirse giyersiniz o kefenleri… Bazen paket paket makarna, torba torba kömür, birkaç çeyrek altın, resmi bir dairede asgari ücretle bir iş, daha ilerisi makam yada mevki… Hiçbir şey ama hiçbir şey onurunuzu satmanız, birilerinin kapıkulu olmanız için gerekçe yada bedel olamaz. Meydanlarda bağırmakla, lafla değil; dik durmak böyle olur…