Algı Antenleri Kuma Gömülmüşlere…

Algı Antenleri Kuma Gömülmüşlere…

manevi“(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.”

Kavgamız inancımızın ve imanımızın düşmanlarıyla olacaktır. Cahillikten, yobazlıktan, zalimlere itaate şartlanmış kölelik anlayışından, taklide meyletmekten kutsal idealleri dünyevi menfaatler için pazarlamaktan geçen yollar bizim yolumuz olmayacaktır.

“Müslüman Türk insanı, etliye sütlüye karışamaz hale getirildiğinden beri milli irade, yerli ve yabancı müstevlilerin (istilacıların), genellikle de şer ehlinin tasarrufu altındadır. “En önemli farzlardan biri olan “Cuma Hutbesi” siyasidir. İnsanlar koyun, hutbeler kaval sesi olmadığına göre bu durum, toplumsal siyasi duyarlılığı “FARZ” kılmaktadır. Yani, siyasi sorumluluk duygusu imandandır.” Der, Şükrü ALNIAÇIK.

Maalesef Müslümanlar bugün farklı konuşuyor, yad şarkıları söylüyorlar.

Oysa dün;

kahraman’ dediklerine bugün ‘hain’ diyorlar, dün ‘kahraman’ dediklerinin uğradığı haksızlıklara, hukuksuzluklara  ‘adâlet’, bugün o ‘kahraman’ dediklerinin uygulamaya ancak teşebbüs edebildikleri hukuka ‘mağduriyet’ diyorlar, ‘küresel operasyon’ diyorlar.

“Ve İsmail şarap renkli gözlerini kısarak 
can dedi…
Her yana kuyruksallayan köpeklere bakarak
Salih uyan dedi…

Bilesin ki hiç bir şavaşın galibi yoktur
Serhatte çarpışan yeniçerinin hakkını yer sarayda yağcılar
Ve dahi ürekten cem tutanı, can olanı
Satar can olmayanlar

Hatayi sazı bana verdi :

Çığrışıp bağrışıp giden kızanlar
Ehli can olanın kurdu nerede
Kalleş olup yiğit namın bozanlar
Kalleşliğin var mı yurdu nerede
……………………………………..
Salih dünya yalakalar dünyası
Yalayarak gerçeklesir rüyası
Karanlıkta galır yigit hülyası

Bilmem insanların merdi nerede….”

Müslümanlarn politik âidiyetleri, ideolojik aidiyetleri, câmia âidiyetleri ortada ne ölçü, ne mizan, ne mahşer korkusu, ne haram korkusu, ne Fırat’ın kenarındaki koyunun âkıbetinden endişe bırakıyor, Müslümanlar hak ve hukukun safında değil, merhametin ve vicdânn safında değil, adâletin safında değil, sırat-ı mustakîmin safında değil, helâlin safında değil, ahlâkın safında değil, âidiyetlerinin ve menfaatlerinin safında hizâlanıp el bağlıyorlar…
Müslümanlar, karşılıklı olarak dualara değil lânetleşmeye güzergâh tâyin ediyorlar, dualara değil, beddualara âmin diyorlar…

 

Altına serilmek istenen bir şilte için, “Benim dünya ile ne ilgim olabilir?“ diyen yüce Peygamberden nasiplenemeyen, Müslümanlığı kimselere kaptırmayan, açgözlü, makam-mal-mülk düşkünlükleri, kul hakkından ve devlet malı kutsallığından bihaber olanlar var.

“ …………………………….

Biz dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebu Leheb öldü) diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

………………………………………. ”

 

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir