Ergenekon

Ergenekon

Başlığa bakınca okuyucularımızın zihinlerinde farklı algılar oluşmuş olabilir.Ancak, bu Ergenekon ülke gündemini belirleyen değil, gerçek bir Ergenekon öyküsünü anlatan bir tiyatro eseridir. Şube Yönetim Kurulu üyemiz Murat OKUTUR’un kaleme aldığı Ergenekon isimli tiyatro eseri hayal ürünü bir hikâyeden yola çıkılarak kaleme alınmıştır. Okurlarımızın, üyelerimizin, edebiyat ve eğitim camiasının dikkatini çekebileceğini umuyoruz. ERGENEKON Altmış yaşlarında, ak sakallı, Dedem Korkut kalıbınca, elinde kopuz olan anlatıcı sahneye çıkar.Sahnede seyircinin sağ tarafında kalan bölümünde bağdaş kurarak oturur.Domra müziği ve arkada fonda bu müziğe eşlik eden bir klip gösterilir.Müzik biter ve anlatıcı ağır tonda anlatmaya başlar: Türk illerinde Göktürkler’e itaat etmeyen bir yer yoktu.Göktürkler’in bu durumunu kıskanan yabancı kavimler birleşerek Göktürk’ün üzerine yürüdüler.Düşmanların maksatları Göktürk’ten öç almaktı.Göktürkler bu durumu hemen anladılar ve çadırlarıyla sürülerini sağlam bir yere topladılar.Bu yerin çevresinde hendek kazıp düşmanın gelmesini beklediler.(Anlatıcı sözünü keser ve arka fonda bir filmden alınan düşman saldırısı gösterilir.Film biter ve anlatıcı devam eder.) Göktürkler tam on gün, düşmanla göğüs göğüse vuruştular ve Göktürkler bu savaşta üstün geldi.O zamanlarda Göktürkler’in kağanı İlhan adında bir kağan idi. (Az sonra kağan kıyafetleriyle sahneye İlhan gelir.ilhan Göktürklerin sevdiği saydığı bir kağandır.Sahnenin tam ortasındadır.Yavaş adımlarla ve yürürken düşünen,endişelenen bir kişi imajı vermek için sağ eliyle sakalını sıvazlar..Az sonra da İlhan’ın hatunu Aşina gelir.Aşina da sahnenin sol tarafındadır.İlhan ve Aşına aralarında konumaya başladıklarında sahne ortasındadırlar ve Aşina bağdaş kurup kalın bir minderin üstünde oturmaktadır.İlhan ayakta ve bir büyük boşluğa doğru bakmaktadır.) İlhan:Büyük bir savaş oldu.Birlik beraberliğimiz ve yiğit bahadırlarımız sayesinde hemen hiç kayıp vermeden düşman saldırısını savuşturduk hatun!(Sesinde endişe vardır)Yalnız hücum gücümüzü biraz daha artırmalıyız.Yoksa…(Sözü tamamlamadan) Aşina:Evet haklısın İlhan haklısın elbet.Oğullarımızın üstün savaşçılık ve liderlik yeteneği sayesinde budunumuz savaşı kaybetmedi ve hemen hiç kayıp da vermedik.Yurdumuzu düşmana çiğnetmedik. Kızlarımızın cariye, gençlerimizin köle olmasına izin vermedik. İlhan:Fakat öyle anlıyorum ki düşmanlarımızın pes etmeye, bu saldırıları durdurmaya niyetleri yok.Göktürkleri kıskanıyorlar.Ulusumuzun birlik beraberlik içinde oluşunu ve dışarıya muhtaç olmadan yaşayabilmesini çekemiyorlar.(Derin bir soluk aldıktan sonra)Su uyur düşman uyumaz hatun.Düşmanlarımız rahat durmayacaktır anlaşılan.Güç bilgidedir, güç yürekten gelir.Her türlü düşman oyununa karşı hazırlıklı olmalıyız. Aşina:Elbette daima güçlü olmak ve güçlü kalmak zorundayız.Bunun için de oğullarımızın bilgili, her bakımdan güçlü olmaları gerekir.Özellikle oğullarımızdan en küçüğü Kayrı ulusumuzun güçlü kalmasını sağlayacak cesaret ve başbuğluk özelliklerine sahiptir. Onu daha iyi yetiştirmeliyiz.Ağabeyleri de Kayrı’nın bu özelliklerini çok iyi biliyorlar.Artık biz ihtiyarladık.Kayrı’yı devletimizin başına geçirmenin zamanı geldi sanırım.Sen ne düşünürsün bu konuda İlhan? İlhan:Haklısın Hatun,ben de senin gibi düşünüyorum.Bu büyük Göktürk ülkesini oğullarım arasında paylaştırmanın vakti geldi sanırım.Kayrı’yı merkezde başbuğ yaparız.Diğer oğullarımı da uç yerlere gönderip sınırlarımızı daha da genişletmek için mücadele ederler.Üstümüzde Gök yüzü dam,altımızda toprak taban olana dek Göktürk’ün mücadelesi devam edecektir.Göktürk için güneş bayrak gök kurıgan olmalı.Oğullarımızdan her biri Göktürk’ü daha yüce ve kutlu kılmak için çalışmalı, savaşmalı, mücadele etmelidir. Aşina:Batıda tün ortasına, doğuda tün gerisine kadar uzanan geniş bir egemenlik alanımız var.Ulusumuzun her bir kişisi mutlu ve sağlıklı yaşamakta.Yaşlılarımız bile üretiyor çalışıyor.Sayende budunumuzun sırtı pek karnı toktur.Göktürk var oldukça bu durum böyle devam edecektir. İlhan:Ulu Tanrıdan bu düzenimizin bozulmamasını mutluluğumuzun yok olmamasını isterim. Aşina:Dilerim duanı Gök Tanrı işitir ve kabul eder.İlhan ve Aşina sahneyi terk ederler.Anlatıcı konuşmaya devam eder: Düşmanlar Göktürkler karşısında savaşarak başarılı olamayacaklarını anladılar.Çin Kağanı Li Ching, Göktürk’e düşman bütün ulusların hanlarını bir av yerinde toplanmaya çağırdı..(Sahnede av yeri olduğunu gösteren birkaç parça hayvan postu ve silahlar vardır.)Bu toplantıda kimler yoktu ki…Tang Hanedanı ,Sui Hanı,Kuzey Shi Hanı,Kuzey Chu Hanı,Vey İmparatoru,Cücen Kağanı ,Juan Juanların Hanı ve Kitan Kağanı ulakların taşıdığı toplantı haberini alıp Çin Kağanı’nın belirlediği yere geldiler . (Çin Kağanı ayaktadır..Diğer hanlar ve kağanlar süslü minderlerde bağdaş kurup oturmaktadırlar.Şarap testisi ve kadahler tam ortadadır.Çin Kağanı diğerlerine bakmadan topluluk önünde konuşur gibi konuşmaya başlar.) Çin Kağanı Li Ching:Dost kağanlar, dost imparatorlar, dost hanlar! Burada toplanmamızın nedenini biliyorsunuz olmalı.Göktürkler hepimizin düşmanıdır.Bilirsiniz bir söz vardır:Düşmanımın düşmanı, benim dostumdur, der o söz.Göktürk kağanı İlhan, büyük sınırları çok geniş bir ülkeye sahiptir.Gök kubbenin altını kaplamış gibidir.Bu yüzden hayvanlarımıza otlak, insanlarımıza aş yetiştirmekte zorlanıyoruz.Oysa İlhan’ın ülkesi kut içindedir.Üstüne üstlük İlhan’ın, ülkesini oğulları arasında paylaştırması yönünde ajanlarımız haberler getirdiler.Bu demektir ki insanlarımız Göktürk’ün büyüklüğü içinde ya yok olup gidecekler ya da Göktürk’e köle ve cariye olacaklar.Bütün bu yer yüzü Göktürk olacaktır.Göktürk Kağanını savaşarak yenemeyeceğimiz malumunuzdur.Öyle ise hile yoluna başvurmalıyız. Kıtan Kağanı Anagu:Evet,Çin Kağanı haklı söyler.Göktürkler bu topraklara sahip oldukça bizim sürülerimize otlak,insanlarımıza aş yoktur demektir.Göktürkler mutlaka yok edilmeli, tarih sahnesinden silinmelidir. Sui Hanı Tai-Wu:Peki ama ne yapmalıyız, Nasıl bir yol izlemeliyiz? Göktürkleri savaşarak yenemeyeceğimiz çok açık bir biçimde görülüyor.Nasıl bir hile ile, oyunla yenebiliriz ki? Hiung Hanı Pingi:Evet Göktürkleri yenmenin bir yolu olmalı.Ben kızımı, İlhan’ın sekizinci oğlu Tölis’e bizimle savaşmaması karşılığında cariye olarak verdim.Geçen gün kızım bir sürü hediyeyle ve bir çok muhafızla benim sarayıma gelmişti. Bir Göktürk’le evli olmasına karşın Hung ulusunun içindeki Göktürklere karşı biriken kin ateşi hala kızımın içinde kor halinde bulunduğuna tanık oldum.Kızımın anlattığına göre, Göktürklerin en zayıf tarafları onurlarıymış.Belki bu zayıf yanlarını onları yenmek için kullanabiliriz.Mesela biz onlara az bir güçle saldırıp eşlerinden ve çocuklarından bir ikisini kaçırabilirsek Göktürkler bu durumu onurlarının çiğnendiği olarak kabul edecekler ve savaş hazırlığı yapmadan bütün güçleriyle bizim üstümüze yürüyeceklerdir.İşte…(Sözünü Kitan kağanı keser.Heyecanla) Kitan Kağanı:Evet, tamam, buldum! Göktürk süvarilerinin kaçan askerlerimizin üzerine doğru saldırıya geçecekleri su götürmez bir gerçek. Kitanların ,Suilerin, Hiungların,Kuzey Chouların ve Cücen Kağanılığının bütün askerleri büyük bir güçle Lapik nehrinin karşısında konuşlanacaklar..Göktürkler kaçan askerlerimizi kovalarken bizim büyük gücümüz onları kıskaca alacak ve Göktürkleri imha edeceğiz.Bütün mesele askerlerimizin, Lapik nehrinin karşı yakasına yanlarındaki eserleri geçirebilmeleri.Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Kitan Kağanı Anagu:Oldu bu iş.Eğer burada bulunan bütün kağanlar,hanlar ve imparatorlar iyi yetişmiş askerlerinden yüzer tane Göktürkler’den iki üç kişiyi kaçırabilmeleri için görevlendirirlerse Göktürk’ün yok oluşu daha kolay olacaktır. Tam aradığım oyun buydu.Bekle bizi İlhan! Artık sonun geldi. Hiung Hanı Pingi: Ben de Kitan Kağanı Anagu gibi düşünüyordum.Göktürklerin ölüm fermenı bugün burada yazıldı.Şimdi(Az nefeslenir.) tez zamanda güçlerimizi birleştirelim ve Göktürkleri beşikteki ve eşiktekilerle onure edelim!.Kölelerimiz ve cariyelerimiz de azalmıştı zaten!(Kahkahalarla güler.) Çin Kağanı:Eşlerini cariye ,delikanlılarını köle, çocuklarını uşak edeceğiz.Eli silah tutamayan yaşlıları kılıçtan geçireceğiz.Göktürk ulusu diye bir ulus kalmayacak yeryüzünde.Kalanlar da kölelerimiz ve cariyelerimiz olarak yaşayacaklar. Juan Juanların Hanı: İlhan’ın çocuklarından birini ya da bir kaçını da köle yapmak istemez misin Li Ching? Savaş sırasında İlhan’ın çocuklarını öldürmemeye özen göstermeliyiz.Eşlerini de öldürmemeliyiz ha! Sonra bizlere kölelik ve cariyelik kimler yapar? İlhan’ın çocuklarının ve çocuklarının eşlerinin öldürülmemesi konusunda özel ihtimam talep ediyorum siz saygı değer hanlardan,kağanlardan imparatorlardan.(Kahkahalarla güler.Sonra yüzünde bir ciddiyet belirir ve) Manihey,Buda! Sana yalvarıyorum.Göktürk ulusunu ölü ve köle olarak görmeyi bize nasip et!( Hepsi birlikte gülüşürler.) Kitan Kağanı:En iyi Türk ölü Türktür dostlarım.(Gülüşürler)(Sakalını ve bıyıklarını sıvazlayarak) Juan Juan Hanı:Cariye ve köle olarak yaşamaları Göktürklerin yaşarken ölmeleri anlamına gelir zaten.Ha ha hah ha!(Gülüşürler.Sahneden anlatıcı konuşmaya başlayınca ayrılırlar.)Anlatıcı:İşte böyle.Düşman Göktürklerden öç almak için düşmanlar her yolu mübah saydılar. Göktürk’ü bilekle yürekle yenemeyeceğini anlayınca hileye başvurdular.(Sahnenin ortasına bir Göktürk askeri gelir.Arka fonda düşmanın kaçış sahnesi gösterilir.) Göktürk askeri:Düşman askerleri kaçıyorlar.İşbara’nın kızı ve Bumin’in küçük oğlu Kürşad’ı da kaçırıyorlar.Tanrısızlar,kahpeler!(Göktürk askeri sahneden ayrılır.)İlhan sahneye gelir.Telaş ve heycan içindedir.Haykırarak seslenir:-Yiğitlerim,aslanlarım,süvarilerim bu kahpeliği düşmanın yanında komayın.Onurumuzu çiğnetmeyin,tez atlanın!Düşman elindeki insanlarımızı kurtarmalıyız.Ya onur ya ölüm.Yürüyün!(Arka fonda Göktürk saldırılarını gösteren bir film gösterilir.Hürralarla Göktürk askerleri düşman askerlerini kovalamaktadır.) 2.Perde Anlatıcı:Düşman Lapik Nehrinin karşı tarafında Göktürk askerlerine pusu kurmuştu.Göktürk askerlerini gafil avlardılar.Ve sonra…(Az bekler ve sonra devam eder.) Düşman askerleri Göktürk yurdundaki yaşlıların hepsini kılıçtan geçirdiler.HiughuHanı:((Savaş sahnesi arkada devam ederken sahneye girer.)Vurun,kırın,öldürün.Taş üstünde taş bırakmayın.İlhan’ın oğullarını ve oğullarının eşlerini arayın.Onları öldürmeyin! Anlatıcı:Düşman askerleri Göktürk’ün küçüklerini kul,kızlarını ve hatunlarını cariye etmek için yanlarında götürdüler.İlhan’ın oğullarından biri dışında hepsi savaş sırasında ölmüştü. Juan Juanların köle yapmak için sağ olarak götürdükleri çocuğunun adı Kayrı idi.Kayrı o yıl evlenmişti.Eşi Gülce ile birlikte Juan Juanlara esir düştü.İlhan’ın Dokuz Oğuz adında bir de yeğeni vardı.Dokuz Oğuz da Juan Juanlara esir düştü.Kayrı ile Dokuz Oğuz yaşıttılar.Dokuz Oğuz da Kayrı gibi yeni evliydi ve onun eşi de Juan Juanlara esir düşmüştü.Kayrı ,Dokuz Oğuz ve eşleri 10gün bile Juan Juanların elinde kalmadılar.Akılları ve cesaretleri sayesinde düşman elinden kurtuldular.Göktürk ülkesine geldiler.Gördükleri manzara karşısında ürperdiler.Etrafta sadece ölüler ve kıyımdan geride kalan hayvanlar vardı. Kayrı Han:(Sesinde öç alma kaygısı vardı.Bağırarak) Ey Göktürk’ün düşmanları,ey dağlar, otlaklar, ağaçlar, kuşlar! Ey Gök Tanrı!Duyun beni.Göktürk ölmedi.Birimiz bin,binimiz on bin, on binimiz yüz bin olacak.Göktürk budunu öcünü mutlaka alacaktır.Tanrıya and olsun ki Göktürk bu yaptıklarınızı yanınızda bırakmayacaktır. Dokuz Oğuz:Bu kahpeliğin hesabını düşmanlarımızdan mutlaka soracağız.Ey zaman,ey tarih, bu namertliği görmüyor musun, bu soysuzluğu yazmıyor musun? Gülce:(Kayrı Hanın eşidir)Dört kişi kaldık,tam dört kişi.Göktürk’ün ülkesi yağmalandı, yaşlıları öldürüldü, gençleri düşmanlarımıza köle ve cariye oldu.Bundan böyle daha akıllıca hareket etmeliyiz.Gereği odur ki dağların içinde insan yolu düşmez bir yer bulup konalım. Umay:(Dokuz Oğuz’un eşidir.)Doğru söylersin Gülce ,doğru söylersin.Sadece bizim ve Gök Tanrının olacağı bir yere gidip orada sığınmalıyız.Kayrı Han:Karşımızdaki şu dağların ardı sarp ve geçit vermez kayalıklarla doluymuş.Sumkar atamdan işitmiştim.Oralara gidelim.Oralarda konalım, yayılalım. Dokuz Oğuz:Evet ben de işitmiştim.O yerlere gidelim,oralarda bizleri düşman bulamaz.Soyumuzu devam ettirebilmemiz için başka çaremiz yoktur.Tez,atlanalım.Kalan hayvanlarımızı da yanımızda götürelim.Juan Juanların askerleri bizleri mutlaka yakalamak için geleceklerdir.Haydi davranalım. Gülce:Karşıkı yamaçta otlayan yılkı atlarını da unutmayalım.Sütlerinden kımız, etlerinden kavurmalar yaparız. Anlatıcı.O geçit vermez dedikleri sarp dağlara vardılar. Ulaşmak için gittikleri bu yoldan bir başka yol daha yoktu oraya.Bu tek yol da o derece uçurum ve dikti ki bir at ve bir deve güçlükle yürürdü. Dokuz Oğuz:((Dört kişi sahnenin kenarında zor koşulları anlatabilecek tarzda yürür)Aman Umay dikkat et.Kayrı han:Sürünün önünden biz gidelim.Sürüye de yol göstermiş oluruz. Gülce:Yol çok dar,atlarımızı yedeğimize alalım.Anlatıcı:Geldikleri yer uçmak gibi bir yerdi.Pırıl pırıl akarsular,mavi göğü bile göstermeyen ağaçlar,türlü bitkiler ve meyveler vardı burada.Kayrı han:Gök Tanrım! Sana şükürler olsun. Dokuz Oğuz:Burası uçmak olmalı ey Kayrı.Gülce:Uçmak böyle bir yer olsa gerek.Umay:Vakit kaybetmeden işe koyulmalıyız.Karanlık bastırıyor.Hemen bir çadır kuralım. Kayrı han:Düşmanlarımız asla buraya ulaşamazlar.Ulaşabilen on on beş kişi olursa bile onları da haklarız. Anlatıcı:Yıllar yılları kovaladı.Hayvanların kışın etini yediler, yazın sütünü içtiler.(Dördü sahne ortasında bağdaş kurup oturmaktadır.Umay bebeğini ayaklarında sallamakta.Bebeğe ninniler söylemektedir.)‘’Uyusun da büyüsün Temür/Tıpış tıpış yürüsün Temür/Budunumuzun öcünü alsın Temür… Kayrı han:Aslan postu da sana çok yakışmış Dokuz Oğuz. Dokuz Oğuz:Sen de tam bir kaplana benzemişsin Kayrı.Gülce:Tanrı’ya şükür yerleştik bu dağ içine.Aradan iki yıl geçti.Benim iki çocuğum, Umay’ın üç çocuğu dünyaya geldi.Çocuklarımıza güzel güzel adlar koyduk.Hatta birinci çocuğumun adını ben, ikincisinin adını Kayrı koydu.Fakat ne gariptir ki yaşadığımız bu yerlerin bir adı bile yok.Üstelik atalarımız :‘’Yer adı, ulusun yurt üzerine vurduğu mühürdür .’’derlermiş. Kayrı han:Haklısın Gülce çok haklısın.Doğrusu hiç düşünmemiştim buralara ad verme işini.Usunla bin yaşa emi!Buralara gelirken ne kadar zorluklar çekmiştik.Geçtiğimiz yerler anlatılamayacak derecede sarp ve yamaç yerlerdi üstelik.Biz hala bu yerlere bir ad bile vermedik.’’Ergene’’ler yüzünden birkaç hayvanımızı bile kaybettiğimizi unutamıyorum.Belki…(Sözünü Dokuz Oğuz keser) Dokuz Oğuz:Hatırlayın bir o günü.Buralara gelirken geçtiğimiz yolları .Uçurumlardan geçerken Tanrı’ya çok yalvardım. O kadar çok ’’ Kon’’ vardı ki ,kıl üstünde yürür gibi yürümemiz gerekmişti.Dimdik…(Umay sözünü kesip heyecanla) Umay:Tamam öyleyse, buranın adını buldum.İkinizin söyledikleri de doğru.Söylediklerinizniz özellikler buranın adını doğru ve anlamlı verebilmemiz için çok önemli.Ergene, yamaç,kon, dik demek değil mi?Öyleyse bu iki sözcüğü bir araya getirelim.Buranın adı,ERGENEKON olsun Hep bir ağızdan:Ergenekon Ergenekon,Ergenekon olsun. Anlatıcı:Eşlerinin aksine Gülce ile Umay, ceylan derisinden giysiler giyiyorlardı.Hatta Umay koyun sürülerinden elde ettiği yünleri eğirerek iplik bile elde etmişti.Ceylan derisinden giysilerini nakışlarla süslemişti.Çocuklarının giysileri ise koyun postundandı. Gülce, eşlerinin ve çocuklarının giydikleri giysileri bitki köklerinden elde ettiği boya ile boyamış,kızıl sarı,yeşil renklerle bezemişti.(Kayrı ile Dokuz Oğuz sahnenin görünmeyen bir yerine geçerler.Gülce ile Umay sahnede kalır.) Anlatıcı:Günler,aylar,yıllar durmak bilmiyordu.Çocuk sesleri Ergenekon havzasını inletiyordu artık.(Umay dizlerinin üstünde bebek sallamaktadır.Kısık bir sesle ninni mırıldanmaktadır.Bir ara susar ve meraklı bir tavırla sorar.) Umay:Tanrı aşkına Gülce, sen şimdi kaçıncı çocuğa hamilesin? Gülce:Ejder yılının ilk ayında yirmi birincisi dünyaya gelecek.Öküz ve maymun yılında ikizlerim olmuştu.Başka da ikizim olmadı.Senin bu kaçıncı çocuğun? Umay:Yirmi dördüncüsü Sıçan yılında bundan öncekini doğurdum.Biz kocaldık artık.Çocuklarımız evlenecek çağa geldiler.Ha sırası gelmişken Umay,senin büyük kızın Ece ile benim büyük oğlum Börteçine’nin beşik kertmesi olduklarını biliyorsun.Onları önümüzdeki ay baş göz etsek diyorum. Umay:Bence uygudur.Dokuz Oğuz’a da söyleyeyim bunu, belki unutmuştur çocuklarımızın beşik kertme olduklarını.Kayrı hanla ava gidip avlansınlar.Bir de küçük bir bozüy kursunlar.Gelecek ay çocuklarımızın toyunu yapalım.Göktürk’ün çoğalması,Ergenekon’un daha çok çocuk sesleriyle dolması gerek. Anlatıcı:Börteçine ile Ece’nin toyu kırk gün kırk gece sürdü.Kopuzlar çaldılar,koşuklar okudular,ırlar söylediler. (Sahneye Dokuz Oğuz ve Kayrı han girerler.Arka fonda kopuz eşliğinde ırlar söylenmektedir.) Dokuz Oğuz:Soyumuzun çoğaldığını görmek bize de nasip oldu demek. Gök Tanrı yarlıgasa torunlarımızı da kucağımıza alabilsek. Kayrı han:Gök Tanrı düşmanlarımızı dize getirebilecek oğullar kızlar ve torunlar nasip etsin bizlere. Dilerim torunlarımız da Ece ve Börteçine gibi gök gözlü, sarı saçlı olurlar. Yüreklik ve mertlik zaten genlerimizde var bizim.(Kımız kaselerini tokuştururlar.Müzik kesilir.) 3.Perde: Anlatıcı:Aradan dört yüz yıl geçti.Kayrı Han’ın ve Dokuz Oğuz’un soyundan gelenler o kadar çoğaldılar ki Ergenekon’a sığmaz oldular.O zamanlarda Kürşad ve İstemi Kağan Ergenekon’daki Türklerin başbuğlarıydılar.Büyük dedeleri Kapkagan, onlara Kayrı Hanı ve Dokuz Oğuz’u anlatmıştı.Alpurungu ataları da düşmanlarını ve düşmanlarının yaptıklarını sözlere dökmüş, destanlaştırmış ve onlara anlatmıştı.Gerçi düşmanların atalarına yaptıklarını bütün Ergenekon bilirdi. Kürşad: (İstemi Kağan’la Sahne ortasındadırlar.Bir sedirde oturup kımız içmektedirler.)Artık soyumuz bu dağlara sığmaz oldu İstemi.Otlaklarımız,meralarımız,kaynak sularımız, bulaklarımız hayvanlarımıza ve insanlarımıza yetmez oldu.Daha geniş topraklara,daha büyük akarsulara ,ovalara ihtiyacımız var. İstem Kağan:İyi dersin güzel dersin de Kürşad yüz binlerce insan ve hayvanın bu sarp dağlardan sağ salim geçmesi,bu konları aşması mümkün olur mu ki?İnsanlarımızı ve hayvanlarımızı telef etmeyi göze alamayız.Ergenekondan sağ salim çıkmanın acuna yayılmanın başka bir çaresini bulmalıyız.Bu dik ve sarp kayalıklardan bu kadar insanı ve hayvanı zayiatsız geçirmek…(Susar ve başını düşünceli bir şekilde boynuna düşürür.) Anlatıcı:Göktürk topluluğu içinde bilgin olan, Ergenekon’u ergeneleriyle, konlarıyla çok iyi bilen,demircilikte de mahir Öktem adında biri vardı.Öktem Kayrı han’ın ve Dokuz Oğuz’un yedinci kuşaktan torunuydu.O dağları taşları çok iyi bilmekle kalmaz yazmayı ve resim yapmayı da iyi bilirdi.Hatta Ergenekon’daki insanların birçoğuna da yazmayı ve resim yapmayı o öğretmişti.Ona da Alp Urungu atası öğretmişti bütün bunları.Her alanda çok yetenekliydi.Bir ara Alpurungu’nun hastalıktan ölen küçük oğlu adına bir bengütaş bile dikmişti.Taşın üstünde bütün bir Göktürk ulusunu ağlatan sagular kazımıştı.Ayrıca Öktem çok iyi bir demirciydi.Demiri hamur gibi yoğururdu adeta.Onun yaptığı kılıçlar tüy alırdı. Kurşad: Öktem’e danışalım.O bilgili bir kişdir.Budunumuzu bu dağlardan sağ salim çıkarmanın bir çaresini mutlaka bulur. İstemi:Ben de senin gibi düşünüyorum Kürşad.Evet Öktem’e danışalım. Anlatıcı:Öktem’e giderler.(Öktem iş başındadır. Sahnenin ortasında demir dövmekle meşguldür.İstemi ve Kürşad içeri girerler.) Kürşad:Gök Tanrı kutsasın seni Öktem. İstemi Kağan:Yine Göktürk’ün bileğine yakışan kılıçlardan mı yapıyorsun Öktem? Öktem:Hoş geldiniz.Kut ve umut getirdiniz.(Çekici bir tarafa bırakmıştır.İstami ile Kürşad’ı iğreti duran iskemlelere oturmaya davet eder.)Göktürk’ün başbuğlarının bu yoksulun ayağına kadar gelmelerini neye borçluyuz?(Cevap beklemeden)Taze kımızım var, içer misiniz? İstem Kağan:Yılıkılardan sağdığın sütle yaptığın kımızı elbette içeriz Öktem ama söyleyeceklerimizi de söyleyelim bir an önce. Öktem:Dilerim kötü bir durum yoktur başbuğlar. İstemi Kağan:Kötü bir durum yoktur belki ama bir çaresizliğimiz var Öktem.Ulusumuzun selameti ve geleceği için sana danışmaya geldik.Ulusumuzu sıkıştığı bu yerden senin aklın ve bilgin çıkarır ancak diye düşündük.(Öktem telaşsız adımlarla iki kaseye kımız doldurduktan sonra konuklarına sunar. Örs ve çekicin bulunduğu alana doğru gelir.) Öktem:Ben de uzun zamandır ulusumuzun geleceği için sizlerin taşıdığınız kaygıları taşıyorum.Galiba budunumuzu buralardan burunları bile kanamadan , sağ salim çıkarabilmenin bir yolu var.Fakat…(Kürşat heyecanla atılır.) Kürşad:Sahi mi Öktem ,sahi mi?Öktem:(Sesinde güven vardır)Elbette var.Yeter ki siz benim isteklerimi karşılayacak koşulları hazırlayın , gerekli malzemeyi temin edin.Gerisini bana bırakın.İstemi(Vakurbir tavırla):Nasıl olacak bu iş peki? Öktem:Ergenekon’un bütün gençlerini toplayacaksınız.Gençlerin günlerce odun toplamaları gerek.(Durur, düşünceli bir tavırla devam eder.)Çok odun gerek çok.Dağlar kadar odun gerek. Kürşad:Neden Öktem,odunu ne yapacaksın Tanrı aşkına? Öktem:Siz söylediklerimi harfiyen yerine getirin yeter.Topladığımız odunları Ergene’nin eteğine yığacağız. Bu dağlar demir madeni olduğu için ürettiğimiz ısıyla dağ eriyecek ve bizler de elimizi kolumuzu sallayarak Ergenekon’dan çıkacağız. İstemi:(Heyecan ve merakla)Olur mu dersin Öktem,olur mu?(Öktem başını olur anlamında sallar) Kürşad:Bunun olabileceğine inanıyorsun demek.Bu koca dağın eriyebileceğini …(Sözünü keser) Öktem:Elbette inanıyorum.Ben atalarımdan inanmayı ve başarmayı öğrendim.İnanmadığımı bir işi asla yapmadım, bundan böyle de yapmayacağım.(Üçü sahnedeyken ) Anlatıcı:O kadar çok odun toplandı ki…Sanki dağın karşısında başka bir dağ oluşmuştu.Yığılan odunları tutuşturmak için yetmiş deriden büyük bir körük yapıp yetmiş yere koydular.Odunları ateşleyip körüklemeye başladılar.(Anlatıcı konuşurken sahneden çıkarlar ve anlatım bitince tekrar sahneye girerler.) İstemi:Tanrım,yardım et bize! Kürşad:Öktem,bütün körükler çalışır durumda mı? Öktem:Evet evet hepsi çalışıyor.Her şey tamam.Yetmiş körüğün her birinin başına yedi yiğit yerleştirdim.Yiğitler buyruğunuzu bekliyor. İstemi:(Bağırarak)Haydi aslanlarım asılın körüklere.Kürşad:Haydi alplerim,haydi bahadırlarım. Anlatıcı:Tanrının gücü ve inayetiyle ateş kızdıktan sonra demir dağ eriyip akmaya başladı.Dağdan akan kor halindeki demir cevherleri aşağı yamaçtaki pırıl pırıl akan akarsuya ulaşıp taş olarak kalıyordu. İstemi:Oluyor,oluyor evet, dağ erimeye başladı.Kürşad:Kudayga şükür.Ulusumuz kurtuldu. Öktem: Olmalı elbet,demir dağ erimeli.Ulusumuza yeni ve daha geniş yurtlar bulmak için bu eşik geçilmeli.Bugün demir dağı eriten ruh yarın düşmanın bedenini eritecektir. Anlatıcı:Koca dağ eriyip akıverdi.Bir yüklü deve çıkabilecek kadar yol oluştu.Göktürk ulusu o kutsal yılın kutsal ayının, kutsal gününün, kutsal saatini bekleyip Ergenekon’dan çıkmaya başladı. İstemi:Başardık Öktem başardık.Aklınla bin yaşa Öktem. Sen her işte mahir bir adamsın.Bundan sonraki görevin ulusumuzun bu büyük gününü taşlara kazıyarak anlatman.Büyükçe bir bengü taşa bu günü,bu saati yazmalısın.Her Türk bu günü bilmeli,her Türk taşlara kazınmış bu önemli tarihi yüreğine de kazımalı. Öktem:Elbette kağanım, elbette.Buyruğunuz olur. Kürşad:Dedelerimiz, inelerimiz buraya geldiklerinde buranın adını Ergenekon koymuşlar.Alpurungu atam anlattıydı.Bizler de yüz binden çok Göktürk budunu olarak artık buradan ayrılacağız.Atalarımız sığınmak için gelmişlerdi.Bizler yayılmak için gideceğiz.Acunun dört bir tarafına dağılacağız.Ergenekon’dan ayrılmak ulusumuz için yeni bir gün, yeni bir başlangıç olacak.Bu yeni başlangıcın bir adı olmalı.Bu günün adı ben verecğim. Bundan böyle bu günün adı‘’Yeni Gün ‘’olsun ve Yeni Gün olarak kalsın.Her Türk bugünü yüreğine kazısın..Evet,bugünün adı Yeni Gün olsun… Hep birlikte:Yeni gün ,yeni gün ,yeni gün ! Anlatıcı:Bu kutsal gün o günden sonra bütün Türklere bayram oldu.Kürşat ata o güne yeni gün dedi.Bugün Kürşat atanın torunları Nevruz diyor.(Sahneden ayrılırlar.Perde kapanır.1Dakika sonra perde tekrar açılır.Oyuna katılan bütün oyuncular seyirciyi selamlar.) Yazan:Murat OKUTUR/Şube Mali Sekreteri Artvin Fen Lisesi-Türk Dili ve Edb. Öğretmeni

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir