Bir eğitim-öğretim yılının daha sonundayız. Öğrencilerimizle birlikte eğitim yöneticilerinin de karnelerini alma zamanı gelmiştir. Bilindiği gibi ülkemizde eğitim sistemi okul öncesinden başlayarak lise düzeyine kadar Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim ise YÖK ve üniversitelerin sorumluluğunda yürütülmektedir. Bu haliyle iki başlı ve ikiyüzlü bu eğitim sistemi kendi doğasından kaynaklanan bazı sorunlar üretiyor, yetmiyormuş gibi her yıl buna yenileri ekleniyor. Türk Eğitim-Sen Artvin Şubesi olarak Türkiye geneli ve Artvin özelinde 2013-2014 eğitim-öğretim yılını öncelikle olumsuz yönleriyle değerlendirerek, önümüzdeki yıl aynı sorunlarla karşılaşmamayı arzu ediyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı maalesef iyi yönetilmiyor. Her geçen yıl bir öncekinden geriye gidiyoruz. Yarınlarımızı oluşturacak olan çocuklarımız son 12 yılda 5 Bakan (bakan) değiştirmiş bir yönetimin eğitim anlayışına mahkûm edilmiştir.
Gönül ister ki eğitimimiz siyaset üstü görülerek kalıcı bir eğitim sistemi oluşturulsun ve yarınlarımızın on yıllarına, yüzyıllarına kuşaklarımızı ulaştırsın. Ama geldiğimiz noktada gördük ki, eğitim sistemimiz günlük siyasete meze olarak sunulmuştur.
Çocuklarımız ve gençlerimiz sermayesever işletmeci bir anlayışın elinde projeler çöplüğüne dolgu malzemesi yapılmıştır. Eğitim çalışanları yandaşa ve paralel sözde bir sendikal mantalitenin kucağına zorla itilmiştir. Çocuklarımız şaşkın, gençlerimiz bilinçsiz, eğitim çalışanlarımız korkuya teslim edilmiştir.
Bu ülkede, kamuda ve eğitim iş kolunda yapılan usulsüz atama ve görevlendirmeler marifetiyle siyasi iradeye yakın olanları, paralel sendikaya üye olanları çalışma barışını hiçe sayarak yönetim görevlerine getirmişlerdir.
İleri demokrasiye geçtiğini iddia edenler, darbe dönemlerinde görülebilecek bir yaklaşımla kanun çıkarmış ve binlerce okul yöneticisini görevlerinden almıştır.
Yönetici Atamalarında Kriter, Torpil Olacaktır
Dershaneleri kapatacağız diye yola çıkan iktidar, çıkardığı yasa ile milli eğitimin tiftiğini attırmıştır. Sayıları 76 bini bulan yöneticinin kazanılmış hakları ve sosyal statüleri hiçbir gerekçe gösterilmeden bir yasayla ellerinden alınmıştır. Bundan sonra MEB’de iktidara biat etmeyen, yapılan yanlışlara ses çıkaran, farklı dünya görüşüne sahip olanlara yaşama hakkı tanınmayacak bir noktaya gelinecektir. 10 Haziran tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan yönetmelik ise bozacının şahidi şıracı cinsinden bir yönetmeliktir. Görülüyor ki MEB aynı makamdan çalmaya devam etmektedir.
Yönetmelik ekine göre görev süresi uzatılacak müdürler; ilçe mili eğitim müdürleri, ilçe milli eğitim şube müdürleri, öğretmenler, okul aile birliği başkanı ve başkan yardımcısı ile öğrenci meclisi başkanı tarafından değerlendirilecektir. Bu noktada değerlendirmeye etki eden puanlar çok önemlidir. En kıdemli ve en kıdemsiz öğretmenin değerlendirmesi (aritmetik ortalaması) 10 puan, öğretmenler kurulunca seçilecek iki öğretmenin değerlendirmesi (aritmetik ortalaması) 10 puan, okul aile birliği başkan ve başkan yardımcısının değerlendirmesi (aritmetik ortalaması) 10 puan, öğrenci meclis başkanının değerlendirmesi 10 puan iken; ilçe milli eğitim müdürünün değerlendirmesi 25 puan, insan kaynaklarından sorumlu ilçe milli eğitim şube müdürünün değerlendirmesi 20 puan, eğitim öğretimden sorumlu ilçe milli eğitim şube müdürünün değerlendirmesi 15 puandır. Anlaşılmıştır ki; okul müdürünün görev süresinin uzatılmasında öğretmenin sadece göstermelik bir etkisi olacak, asıl değerlendirmeyi büyük bir kısmının hak ederek o makamlara gelmediğini bildiğimiz siyasetin ve yandaş bürokrasinin kumandası altında olan kişiler yapacaktır.
- Bir ilçe milli eğitim müdürü ya da şube müdürü neye göre değerlendirme yapacaktır?
- O müdürün yöneticilik vasıflarına sahip olup olmadığını nasıl bilecektir?
- İlçe milli eğitim müdürü, şube müdürü o yöneticiyle uzun yıllar çalışmış mıdır?
- Kaldı ki şube müdürlerinin çoğu yeni atanmış kişilerdir. O zaman sistem nasıl işleyecektir?
Burada kişisel ilişkiler, siyasi parti yandaşlığı, torpil, sendika vb. faktörler devreye girecek, kariyer ve liyakat, ehliyet tamamen ortadan kaldırılacaktır.
Kazanılmış bütün hakları bertaraf eden, alın teriyle kazanılan makamları siyasete köle eden, ahbap-çavuş ilişkilerine milli eğitimi teslim eden bu anlayışla artık onurlu haysiyetli görev yapmak mümkün olmayacaktır. Şimdiden sonra müdür koltuğunun adı; yandaş, taklacı, dayım sağ olsun, çakma, partili, dönek, yalaka, tetikçi, köle, cariye müdür koltuğu olarak telaffuza namzet olabilir.
Ayrıca, Türk Eğitim-Sen Artvin Şubesi olarak ilan ediyoruz, sendikalı/sendikasız mağdur olacak bütün idarecilerimizin idare mahkemeleri aracılığıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkını kullanmasını sağlayacağız. Bu tarihi hukuksuzluğu, keyfiliği her yerde protesto edeceğiz. Kanunla köleleştirilmeye, kimliksizleştirilmeye çalışılan onurlu eğitim çalışanlarının hak mücadelesini her alanda yükselteceğiz. Siyasetle ve paralel sendika anlayışıyla yönetici koltuğunda oturanları da o koltuklarında rahat oturtmayacağız.
Norm Kadro Sorunu Devam Etmektedir
Öğretmen norm kadro sorunu nedeniyle dönüşümlerde yaşanan sıkıntılar had safhadadır. Arhavi ilçemizdeki norm fazlalığı sorunu mahkemelere taşınmış, dava açanlarda açmayanlarda sıkıntı içinde bir öğretim yılı daha yaşamıştır. İl Milli Eğitim Müdürlüğü artık bu norm sorununu bir an önce çözüme kavuşturmalıdır.
Ücretli Öğretmen Sorunu Devam Etmektedir
Öğrencilerin kaderini belirleyen öğretmenleri, yevmiye usulü yani girdiği ders başına ücret vererek çalıştırmak utanılacak bir durumdur. Bakanlık, aylık geliri 600-700 TL olan, iş güvencesi, sağlık ve sosyal güvencesi olmayan öğretmenlerle öğretmen açığını kapatmaya çalışmaktadır. Bu şekilde öğretmen çalıştırarak kar elde eden devlet ne yazık ki eğitim-öğretimin kalitesini düşürmektedir. Maalesef geçen yıl olduğu gibi bu yılda ilimizde ücretli öğretmen çalıştırılmış, öğretmen açığı derslerin ücretli öğretmenler tarafından tamamlanmasıyla sürdürülmüştür. Üstelik iki yıllık yüksekokul mezunları da ilimizde ücretli öğretmen olarak derslere girmektedir. Yapılması planlanan öğretmen ihtiyacı belirlemesinde dikkatli davranılmazsa önümüzdeki yılda devam edecektir.
Kariyer Basamakları Sorunu Acilen Ele Alınmalıdır
Milli Eğitim Bakanlığınca, yılda bir kez yapılması yasal zorunluluk olan sınavın yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle yıllardır yükselmek ve görevlerinde uzmanlaşmak isteyen öğretmenlerimizin hakları gasp edilmiş ve dolayısı ile maddi ve manevi kazanımları engellenmiştir. Gelinen noktada bu mağduriyete bir an önce son verilmesi gerekmektedir. Mahkeme kararları ile Uzman Öğretmenlik hakkı elde eden arkadaşlarımızın yine mahkeme kararı ile ellerinden alınan bu hakları motivasyonlarını olumsuz etkilemektedir.
4/C Personelinin Sorunu Acil Çözüm Beklemektedir
4/C istihdam modeli ne ulusal ne uluslararası hiçbir norm ile uyuşmayan bir istihdam biçimi olmuştur. Bugüne kadar sürekli kadro sözü verilen ancak bir türlü yerine getirilmeyen 4/C personeline verilen sözlerin artık tutulmasını beklemekteyiz.
Fatih Projesi, ‘FİYASKO’ Projesi Olmak Üzere
Eğitimdeki en önemli projelerden birisi olarak öngörülen FATİH Projesi miadını doldurmak üzeredir. Üzerinden henüz 2 yıl geçmeden iflasın eşiğine gelen projede rakamlar sonun başlangıcını göstermektedir. Büyük hedeflerle yola çıkılan Fatih Projesinde hedefler tutmadı, sonuçlar tam bir fiyasko. Zira Bakanlık verilerine göre;
MEB ‘Performans Sonuçları’ raporunda, 2013 yılında 1 milyon 200 bin öğrenciye tablet bilgisayar dağıtılması planlanırken sadece 41 bin tablet dağıtıldı.
Tablet kullanan öğretmen sayısı da 50 bin olarak planlanmasına rağmen 7 bin 258'de kaldı.
21 bin 689 okulun internet altyapısının yenilenmesi hedeflenmişken, sadece 154 okulun internet alt yapısı yenilenebildi.
21 bin 689 okulda akıllı tahta uygulamasına geçilmesi hedeflenmişken sadece 3 bin 657 okulda akıllı tahta uygulamasına geçilebildi.
21 bin 689 okulda sunucu ve bilgisayar yenilenmesi hedeflenmişken, 216 okulda yenileme çalışması yapılabildi.
295 bin akıllı sınıf oluşturulması hedeflenmişken, sadece 84 bin 921 akıllı sınıf oluşturulabildi.
İlkokul Öğrencilerine Sınıf Tekrarı Yok
MEB 21.7.2012 tarihinde yaptığı değişiklikle İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 47 inci maddesinin (c ) bendine “İlkokullarda öğrencilere sınıf tekrarı yaptırılmaz.” hükmünü koymuştur. Ancak, okula hiç gelmeyen ve hiçbir yazılıya girmeyen öğrenciler hariç olmak üzere okuma-yazma, sayma toplama, çıkarma gibi temel becerileri öğrenemeseler de tüm çocuklar bir üst sınıfa geçeçektir. Bu durumun önümüzdeki yıllarda öğretmenler açısından önemli sorun doğuracak bir durum ortaya çıkarabileceğini öngörmekteyiz.
AÇÜ Öğretimin Neresinde
Artvin Çoruh Üniversitesi’nde 2013-2014 Öğretim Yılı bir kez daha sancılı bir dönem olarak tamamlanmak durumunda kalmıştır. Çünkü devasa sorunlara rağmen üniversite yönetimince bu yıl da maalesef bir çözüm üretilememiştir.
Üniversiteyi yöneten zihniyet, sanki bu üniversiteyi başkaları yönetiyormuş gibi garip bir mantık anlayışı içerisinde hareket etmektedir. Yapıcı eleştirileri dahi kabul etmeyen, sürekli olarak başkalarını suçlayan, elinden geliyorsa onları ezen, gözle görünür başarısızlıklar karşısında komik bahanelerin arkasına sığınan, siyasetçilerle ve il yöneticisi bürokratlarla söz düellosuna girişen, dahası kendini dev aynasında gören bir yönetim sergilenmektedir. Şu halde, yöneticiden çok zaman zaman felsefeci, zaman zaman da turist edasıyla hareket edilmekte, kamu yönetiminin gerekleri ve sorumluluk bilinci üstlenilmemektedir.
Bu başarısız yönetim anlayışına göre: fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilimler ve orman endüstri mühendisliği, çevre mühendisliği gibi bazı bölümlerin kapanması ilk bakışta olumsuz gibi görünse de yükseköğretim sistemimizin gelişmesinin ve dinamizminin bir göstergesidir. Özetle Artvin Çoruh Üniversitesi’nin lokomotifi olarak tabir edilen Orman Fakültesi, öğrenci tercih etmediği için kapanma noktasına kadar gelmesine rağmen üniversite yönetimi, 2014 eğitim-öğretim yılı sonunda yapılan mezuniyet töreni konuşmasında bunu neredeyse başarı olarak lanse etmektedir.
Aynı konuşmada, “Yükseköğretimin dinamiklerinden bihaber kişilerin sosyal mekânlarda bir araya geldiklerinde AÇÜ’ nün gelişimi hakkında bazı istifhamlar ürettikleri, öğrenci ve öğretim kadrosunu müşteri olarak gören bu insanların ticaretle ilgili beklentileriyle ilgili endişelerini üniversite üzerinden tartıştıkları” suçlaması yapılmaktadır. Oysa birkaç yıl öncesine kadar öğrencilerin üniversite içerisinde “müşteri” oldukları, personelin ise “subaylar, astsubaylar, erbaş ve erler” olarak tasnif edildikleri, basın-yayın organlarına da yansıyan tüm karşı çıkışımıza rağmen, açıkça dillendirilmekteydi. Bugün, kendi düşünceleriyle çelişkiye düşmüş üniversite yönetimi, yeni kurulan üniversitemiz için bir başka önemli mevzu olan personel atamalarında da sınıfta kalmıştır. Hısım akraba ve yandaşları “bu işi yapabilir mi?” diye düşünmeden üniversitenin etkin kadrolarına doldurmuş, akabinde bu kişiler tarafından kamu kaynaklarının pervasızca çarçur edilmesine, zevksizliklere, zaman kaybına ve yapbozlara göz yumulmuştur. Ancak sayfalara sığmayan bütün başarısızlıklara rağmen, bu bakış açısına göre üniversite yönetimi sütten çıkmış ak kaşıktır (?) Artvin yükseköğretimindeki bütün paydaşlar ise suçlu ve sorumludur.
Üniversite için geçtiğimiz yıllarda dillendirilen bazı sorunlar 2013-2014 eğitim-öğretim yılında artarak devam etmiştir. Öğrencilerimizin kullanımında olan derslikler, yeni binaların inşası ve yenilemesindeki süreğenlik; şantiye görüntülüğü, gürültü kirliliği ve kampüse ulaşımda vesait tasarrufsuzluğu şeklinde kronikleşmiş bir sorun olarak devam etmiştir.
Öte yandan, kentimizin pahalılığı, Rektörlüğün üniversite tanıtımındaki isteksizliği ve sosyal aktivitelerin azlığının da etkili olması, öğrenci potansiyelinin yönlendirilemeyişi, akademisyenlerin sayısal yetersizliğinin üstüne bir de üst idari kadronun personel üzerindeki psikolojik baskısından kaynaklı çalışma barışının sağlanamayışı üniversitemizi cazibe merkezi olmaktan çıkarmış ve başarısızlık kaçınılmaz olmuştur. İdari personel ve Akademik personelin huzursuzluğu da cabasıdır.
Örneklemek gerekirse: 3 ay öncesine kadar sağlık özrü tayin talebi, eş durumu özrü tayin taleplerine muvafakat verilmemekteydi. Yanıtsız kalan onlarca talep, talep sahibine ise mahkemelerin yolunun gösterildiği aldığımız şikâyetlerle sabittir.
Ayrıca üniversite personeli sınıfsal ayrışmalara maruz bırakılmaktadır. Şöyle ki, Akademik personel 1. sınıf, müdür-daire başkanı 2. Sınıf, diğer çalışanlar 3. sınıf vatandaş muamelesi görmektedir.
Üniversitenin ihtiyaç duyduğu idari kadrolara, Üniversite bünyesinde liyakat sahibi yetişmiş memurlar mevcutken kurum dışı, yandaş, tanıdık/akraba ve tecrübesiz kişilerin alınması çalışma barışının bozulmasına katkının sağlandığı bir öğretim yılı olarak başarısızlık tablosunda yerini almıştır.
Sorununa çözüm arayan personelin, çözüm için amirleriyle görüşme talebi için randevu isteğini; “hangi sendikalı” sorusuyla ön elemeden geçiren bir anlayışın yönettiği üniversitede başarının olmasını beklemenin anlamsızlaştığı hafızalara kaydedilmiş bir öğretim yılı olmuştur.
Hem Milli Eğitim Bakanlığı’nın hem de YÖK nezdinde Üniversitelerimizin başarıya giden yolda eğitim ve eğitim çalışanlarını hür, demokratik, eşitlikçi, adil, çağdaş, yenilikçi bir anlayışı önceleyen uygulamalarını görmeyi ümit etmeyi isterken, bütün eğitim paydaşlarına iyi bir tatil temenni ediyorum.
Kamuoyuna saygıyla…
Türk Eğitim-Sen Artvin Şubesi
Yönetim Kurulu adına,
İsrafil BAYRAK (Şube Başkanı)