Sendikal Haklarımız Nelerdir?

• Sendika Üyeleri ve Yöneticileri Sendikal Faaliyetten Dolayı Farklı Bir İşleme Tâbi Tutulamaz ve Görevlerine Son Verilemez

4688  sayılı  Kanunun  “Sendika  üyelerinin  ve  yöneticilerinin  güvencesi”  başlıklı 18. maddesin de ;“Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen  faaliyetlerine  katılmalarından  dolayı  farklı  bir  işleme  tâbi  tutulamaz  ve  görevlerine son verilemez.

Sendika Üyeleri ve Yöneticilerinin Görev Yerleri Değiştirilemez

Kamu işvereni, işyeri sendika temsilcisi, sendika işyeri temsilcisi, sendika il ve ilçe temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticilerinin işyerini sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremez.

Kamu işvereni kamu görevlileri arasında sendika üyesi olmaları veya olmamaları nedeniyle bir ayırım yapamaz.” şeklinde 1. 2 ve 3 fıkrasında yer alan hükümler gereğince İşyeri temsilcileri, il, ilçe temsilcileri ile başkan ve yönetim kurulu üyeleri sendikal çalışmalardan dolayı güvenceye sahiptirler.

Dolayısıyla Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine  katılmalarından  dolayı  farklı  bir  işleme  tâbi  tutulamaz  ve  görevlerine  son verilemez.

• Sendika  Yöneticilerinin  Aylıksız  İzin  veya  Bir  Gün  İzin  Hakları  Bulunmaktadır

Sendika  veya  konfederasyonu  ilk  genel  kurula  kadar  sevk  ve  idare  edecek  yönetim  kurulu  üyeleri,  genel  kurulda  yönetim  kuruluna  seçilenler  ile  sendika  şube  yönetim  kurulu  üyeleri  seçildikleri  tarihten  itibaren  durumlarını  en  geç  otuz  gün  içinde  kurumlarına  yazılı  olarak  bildirirler.  Söz  konusu  yöneticiler sendika tüzüğünde belirtilen hükümlere göre, ayrıca yazılı talepte bulunmaları halinde bu görevleri süresince aylıksız izine ayrılırlar. Talepte bulunmayanlar ise kurumlarındaki görevlerine devam ederler. İzine ayrılmayan yönetim kurulu üyeleri haftada bir gün kurumlarından izinli sayılırlar. Sendika yönetim  kurulu  üyelerinin,  bu  fıkrada  belirtilen  haklardan  yararlanabilmesi  için  bağlı  bulundukları  sendikanın  şube  kurulması  için  öngörülen  üye  sayısına ulaşması, konfederasyon yönetim kurulu üyelerinin bu fıkrada belirtilen haklardan  yararlanabilmesi  için  ise  konfederasyona  bağlı  sendikaların  toplam üye sayısının genel kurullarını delegelerle yapabilecek sendika üye sayısına ulaşması gerekir.

Sendika Temsilcilerinin Haftada Dört Saat İzin Hakları Bulunmaktadır

Sendika şubeleri en az 400 üye ile kurulur. Sendika şubesi bulunmayan il ve ilçelerde il ve ilçe temsilciliği kurulabilir. İldeki üye sayısı 100 ve daha fazla olan sendikanın il temsilcisi ile ilçedeki üye sayısı 50 ve daha fazla olan sendikanın ilçe temsilcisi haftada dört saat izinli sayılır.

Aylıksız  izine  ayrılan  yöneticilerin  bu  süreleri,  emekli  kesenekleri  ve  karşılıklarının yöneticisi oldukları sendikaları tarafından her ay Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına ödenmesini kabul etmeleri koşuluyla kazanılmış hak aylığı ile emeklilik hizmetine sayılır. Kurumlarından aylıksız izinli sayılan sendika, konfederasyon ve şube yönetim kurulu üyeleri ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık giderlerinin kurumlarınca karşılanmasına devam olunur.

Aylıksız  izinli  sayılanlardan  herhangi  bir  nedenle  sendika  veya  konfederasyon organlarındaki görevlerinden ayrılanlar, görevlerinin son bulması tarihinden itibaren otuz gün içinde ayrıldıkları kurum ve kuruluşa yazılı müracaat etmeleri durumunda, kamu işvereni bu kimseleri otuz gün içinde eski görevlerine ya da uygun diğer bir göreve atamak zorundadır. Otuz gün içinde görevlerine başlamak için başvurmayanlar görevlerinden çekilmiş sayılırlar.

Görevden uzaklaştırma, re’sen emeklilik, göreve son verilmesi, tayin veya sair hallerde görevlinin mahkemeye başvurması halinde, mahkeme kararı kesinleşinceye kadar sendikadaki görevi devam eder. Çalışma  ve  Sosyal  Güvenlik  Bakanlığınca  İşyeri  Sendika  Temsilcilerinin  Faaliyetleri İle Çalışmaya Devam Eden Sendika Yöneticilerine Verilecek İznin Kullandırılmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ yayınlanmıştır.

• Disiplin Kurullarında Sendika Temsilcisi Bulundurulması

Sendikaların görevlerinden bir tanesi de üyelerine hukuk konusunda yardımcı olmak onu gerektiğinde hukuki zeminlerde temsil etmektir. 4688 sayılı Kamu Çalışanları Sendikaları Kanunun gereğince üyelerimiz adına genel olarak davalar açabilmekte ve üyelerimize avukat desteği sağlayabilmekteyiz. Bu  haktan  birçok  üyemiz  ferdi  olarak  faydalandı,  bunun  yanında  yetkililerin  çıkarmış  olduğu  ve  tarafımızca  incelenerek  eğitim  çalışanı  aleyhine  hükümler  oluşturan  kanun,  yönetmelik,  genelge  ve  diğer  düzenlemelere,  Anayasa Mahkemesi ve Danıştay nezdinde Genel Merkezimiz ve Şubelerimiz tarafından  açılan  davalar  da  kazanılarak  üyelerimiz  ve  üye  olmayan  diğer kamu çalışanlarının hakları korunmuştur.

Bu hakların yanında elde ettiğimiz en büyük kazanımlarımızdan biriside üyemizin disiplin sorunlarına müdahil olabilmek onun haklarını komisyonda savunabilmektir.

17.09.1982  tarihli  ve  8/5336  sayılı  Bakanlar  Kurulu  Kararı  ile  24.10.1982 tarihli ve 17848 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin bazı maddeleri, Bakanlar Kurulunun 2005/9138 sayılı Kararı ile değiştirilmiş ve 21.07.2005 tarihli ve 25882 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.  Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin  “Kurulların Kuruluşuna İlişkin Esaslar” başlıklı 4. maddesindeki “(Ek fıkra: 21.07.2005)tarihli  ve  25882  sayılı  R.G.)  Hakkında  disiplin  soruşturması  yürütülen  Devlet memurunun üyesi olduğu sendikanın temsilcisi de bu maddede belirtilen disiplin ve yüksek disiplin kurullarında yer alır. Her bir disiplin  ve  yüksek  disiplin  kurulunda  görevlendirilen  temsilci  ilgili  sendika  tarafından  önceden  bildirilir.  Bu  şekilde  üyesi  çift  sayıya  ulaşan  kurullarda oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın kararına itibar edilir.” hükmü gereğince 2005 yılından beri Sendikalar disiplin kurullarında temsilci bulundurma hakkı elde etmişlerdir.

Yukarıdaki  değişikliğe  göre;  4688  sayılı  Kamu  Görevlileri  Sendikaları  Kanununun 5. maddesine göre “Eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri” kolunda faaliyette bulunan tüm kamu görevlileri sendikalarınca, Milli Eğitim Bakanlığı merkezinde bulunan “Yüksek Disiplin Kurulu” ile ayrıca her ilde kurulmuş “İl Disiplin Kurulu” ve “İl Millî Eğitim Disiplin Kurulu”nda görevlendirilecek temsilcinin Sendika tarafında yetkililere bildirilmesi gerekmektedir. “Yüksek  Disiplin  Kurulu”, “İl  Disiplin  Kurulu”  ve  “İl  Millî  Eğitim  Disiplin Kurulu”nda görevlendirilen sendika temsilcisinin mevzuata hâkim biri olmasına en azından disiplin, sicil ve teftiş konularındaki mevzuata hâkim olmasına dikkat edilmelidir. Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin  “Kurulların görev  alanları”  başlıklı  8.  maddesindeki;  “Başbakanlık  ve  Bakanlıklar  ile  bunların bağlı kuruluşlarında görevli memurların kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile ilgili işleri memurların bağlı oldukları kurumların  disiplin  kurullarınca  karara  bağlanır.  Ancak,  bu  kurumların  illerde  görevli memurlarından Bakanlar Kurulu kararı veya ortak kararlar atananlar  dışındakilerin  aynı  disiplin  cezası  ile  ilgili  işleri  hakkında  karar  verme  yetkisi  ilgili  İl  Disiplin  Kuruluna;  illerde  Milli  Eğitim  Gençlik  ve  Spor Bakanlığına bağlı teşkilatta görevli öğretmen, yönetici, uzman ve uzman yardımcısı ile gezici öğretmenlerin kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile ilgili işleri hakkında karar verme yetkisi ise ilgili İl Milli Eğitim Gençlik ve Spor Disiplin Kuruluna aittir. Yukarıda sayılan memurların Devlet Memurluğundan çıkarma cezaları hakkında bunların bağlı bulundukları  kurumların  Yüksek  Disiplin  Kurullarınca  karar  verilir.” hükümlerince Disiplin Kurullarının karara bağlayacakları cezalar açıklanmıştır.

Disiplin kurulları bu hükme göre; kademe ilerlemesinin durdurulması ve üst cezalara bakmaktadırlar. Disiplin kuruluna sevke dilen personelin sendika üyesi olup olmadığı teftiş kurulu tarafından araştırılarak toplantı tarihi ve zamanı Disiplin kurulunun sendika temsilcisine bildirilmektedir. Disiplin kurullarından sendika temsilcisinin yer  almadığı  zamanlarda  verilen  cezalar  idari  mahkemeler  tarafından  iptal edilmektedir.

Disiplin kurulunun sendika temsilcisine bu şekilde bir başvuru geldiğinde disiplin kurulu toplantı tarihi ve saatinin yazılı olarak bildirilmesini istemelidir.  Çünkü  Bu  şekildeki  toplantıların  genellikle  tarih  ve  saati  değiştirilebilmektedir. Bu şekilde sendika temsilcisine bildirilen tarih ve saat dışında veya sendika  temsilcisinin  bilgisi  olmadan  üye  hakkında  yapılacak  bir  toplantıda  üyeye verilecek ceza idari mahkemeler tarafından iptal edilmektedir.

Çünkü Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin  “Kurulların  toplantı  ve  çalışmalarına  ilişkin  esaslar”  başlıklı  9.  maddesindeki “Toplantı  gündeminin  düzenlenip  ilgililere  dağıtılması,  toplantının  belirli gün, saat ve yerde yapılması, Kurul çalışmalarının gereği gibi yürütülüp sonuçlandırılması Başkan tarafından sağlanır. Kurullarda raportörlük görevi Başkanın görevlendireceği bir üye tarafından yürütülür. Üyeler kendilerine havale edilen dosyaları en geç 7 gün içinde incelerler.” Hükmü gereği bu tür bilgilerin sendika temsilcisine önceden bildirilmesi gerekmektedir. Ayrıca yine bu madde gereğince sendika temsilcisi soruşturma dosyasını inceleme  hakkına  sahip  bulunmaktadır.  Sendika  temsilcisince  7  gün  içinde  dosyayı incelenebilir, bir usul hatası yapılıp yapılmadığı, uygun cezanın teklif edilip edilmediğine bakılabilir.

Bu tür toplantılara gitmeden önce sendika temsilcisi tarafından durumu görüşülecek personelin ismi, görev yeri ve olay hakkında araştırma ve inceleme yapılması faydalı olacaktır. 6111  sayılı  Kanunla  657  sayılı  Kanunun  “İtiraz”  başlıklı  135.  maddesi;  “(Yeniden düzenlenen madde: 25.02.2011 tarihli Mükerrer Resmi Gazete – 6111/113 md.) Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma, kınama ve aylıktan kesme  cezalarına  karşı  disiplin  kuruluna,  kademe  ilerlemesinin  durdurulması cezasına karşı yüksek disiplin kuruluna itiraz edilebilir. İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin cezaları kesinleşir. İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını vermek zorundadır. İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirleri kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler.

Disiplin  cezalarına  karşı  idari  yargı  yoluna  başvurulabilir”  şeklinde değiştirilerek  itiraz  makamı  olarak  üst  disiplin  amiri  yerine  disiplin  kurulu  belirlendiğinden ve 24.10.1982 tarih ve 17848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğinin “Kurulların görev alanları” başlıklı 8. Maddesi 5. Fıkrasındaki;” İllerde Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı teşkilatta çalışan öğretmen, yönetici, uzman ve uzman yardımcısı ile gezici öğretmenlerin, kaymakam ve valilerce verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı itirazları, İl Milli Eğitim Gençlik ve Spor Disiplin Kurullarınca karara bağlanır.” hüküm gereğince üyelerimizin itiraz ettikleri tüm cezaların görüşüldüğü Disiplin Kuruluna Sendika Temsilcisi de katılmaktadır.

Disiplin Kurullarına Katılacak Sendika Temsilcisi Hakkında;

Türk  Eğitim-Sen  Genel  Merkezinin  www.turkegitimsen.org.tr    internet  sitesi “Yayın  Arşivi”  bölümünde  yer  alan  “Disiplin  Kurullarına  Katılacak  Sendika Temsilcisinin El Kitabı” yayını siteden indirilerek okunmalıdır.

• Sendika Temsilcisinin Bulunmadığı Disiplin Kararları Geçersizdir

Türk  Eğitim  Sen  olarak,  Bursa  İlinde  üyelerimizden  Faruk  GÜRLER’in,  sendika  temsilcisinin  bulunmadığı  Yüksek  Disiplin  Kurulu  Kararı  ile  meslekten  çıkarma  cezası  ile    cezalandırılması  işleminin  iptali  istemiyle  açtığımız  davada, Bursa 3. İdare Mahkemesi 2007/976 Esas, 2007/2057 Karar Sayılı ve 28.12.2007 tarihli kararıyla işlemin esas yönünden hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bu karar davalı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından temyiz edilmiş olup, Danıştay 12. Dairesi 2008/2785 Esas, 2010/4943 Karar  Sayılı  ve  13.10.2010  tarihli  kararı  ile  sendika  temsilcisi  yer  almaksızın  alınan disiplin ve yüksek disiplin kurulu kararlarının hukuka aykırı olduğu yönünde hüküm tesis ederek yerel mahkeme kararının sonucu itibariyle onanmasına karar vermiştir.

Disiplin Soruşturmalarında Avukat ve Müvekkilin Durumu

Danıştay 1. dairesinin 2002/26 Esas ve 2002/52 Karar sayılı ve 10.04.2002 tarihli kararında Disiplin soruşturmalarında Avukat ve Müvekkilin durumu aydınlatılmıştır.

Bu Danıştay kararına göre;

Hakkında ceza soruşturması yapılan bir devlet memurunun kendisi veya avukat olan vekilinin;

1- Hazırlık belgeleri ile dava ve disiplin dosyasının tamamının incelemeye,

2- İstediği belgenin bir örneğini almaya, hakkı, bulunmaktadır.

Danıştay 1. Dairesinin No: 2002/26 Esas, 2002/52 Karar ve 10.04.2002 tarihli kararında; Avukatların Kamu Kurum ve Kuruluşlarından Belge İsteme ve Örnek Alma Hakkında Danıştay Kararı

• Sendikal Faaliyetlerden Dolayı Soruşturma Açılamaz.

Sendikal  hakların  kullanılması  niteliğindeki  eylemler  disiplin  cezasına  konu  olamayacağı  binlerce  kez  gündeme  gelmiştir.  Yasalar  ve  genelgelerle  birçok  kez  altı  çizilmiştir.  Ancak  idare  tarafından  sendikal  faaliyetler  halen  ferdi  bir  davranış  olarak  algılanmakta  ve  sendikal  faaliyeti  yürüten  sendika  yöneticileri ve üyeleri de Devlet Memuru olmasından dolayı idare tarafındansoruşturmalara muhatap olmaktadırlar.

4688 sayılı kanununa tabi sendikaların yöneticileri il, ilçe ve işyeri temsilcileri ve üyeleri sendikal görevleri yanında Devlet Memurluğu görevini de yürütmektedirler.  Devlet  Memurluğu  sıfatlarını  kullanarak  sendikal  faaliyet  ve  eylemde  bulunmaları  imkânsızdır.  Sendikal  faaliyet  ve  eylemlerini  sendikal  kimlikleri ile yapmaktadırlar. Fakat  sendika  yöneticileri  ve  üyeleri  kamu  idareleri  tarafından  Devlet  Memurluğu sıfatlarından dolayı sendikal faaliyetleri nedeniyle soruşturmaya konu olabilmektedirler. Kamu Görevlileri Sendikaları sivil toplum örgütü olup ne kurum olarak nede yöneticileri ve üyeleri olarak Devlet kurumlarına bağlı değillerdir.Çünkü soruşturmaya konu olan sendika yöneticileri ve üyeleri; 02.07.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ile kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için oluşturulan, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin  hak  ve  sorumlulukları  belirlenen  hizmet  kolunda  kurulmuş  merkezi Ankara’da bulunan konfederasyon olarak üst kuruluşuna bağlı sendikanın seçilmiş yöneticileri veya üyeleridir. Devlet organlarının; sendika yöneticileri ve üyelerini ödül, sicil ve disiplin gibi iş ve işlemlerle ilgili araştırmaya, soruşturmaya, denetlemeye ve teftiş etmeye yetkisi bulunmamaktadır.

 

Ceza Verebildiğiniz Personele Ödül Verme Yetkiniz De Bulunmaktadır

Yönetici konumunda olanların;

1–29.06.1930 tarih ve 1532 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanununa,

2–19.01.1943  tarih  ve  5308  sayılı  Resmi  Gazete’de  yayımlanan  4357  sayılı Hususî İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanununa,

3–23.07.1965 tarih ve 12056 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa göre Ceza verebildiği bir personele ödül verme yetkisi de bulunmaktadır. Sendika  yöneticileri  ve  üyeleri  sendikal  faaliyetleri  açısından  4688  sayılı  Kanuna tabi ve seçilmiş kişiler olup sendikal faaliyetleri açısından ne 657, ne 1702, ne de 4357 sayılı kanunlara bağlı bir kurum ve kişiler değildirler. Dolayısıyla yetkililerin; sendikanın yapmış olduğu bir faaliyetinden dolayı sendika yöneticileri ve üyelerine ödül verme yetkisi olmadığı gibi ceza verme yetkileri de bulunmamaktadır.

Sendika Yöneticileri Ve Üyeleri Ödül Ve Cezaları Düzenleyen Mevzuata Tabi Değillerdir

Çünkü sendika yöneticileri ve üyeleri sendikal faaliyetler açısından;

1- 29.06.1930 tarih ve 1532 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanununa,

2-  19.01.1943  tarih  ve  5308  sayılı  Resmi  Gazete’de  yayımlanan  4357  sayılı Hususî İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanununa,

3- 23.07.1965 tarih ve 12056 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi tutulamazlar.Soruşturmaya konu olan sendika yöneticileri ve üyeleri sendikal faaliyetleri  nedeniyle  kişisel  ve  kurumsal  haklarına  saygısızlık  yapıldığını  düşünen  ilgili kişi veya kurumlar tarafından Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmalıdır.

•  Sendikal  Faaliyetlerden  Dolayı  Soruşturma  Açılmasının  Usul  Yönünden İncelenmesi Sendika yöneticileri ve üyeleri soruşturmaya konu olan sendikal faaliyeti kapsamındaki yetkilerini Anayasanın Devletin sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirten 2. maddesi, çalışanların ve işverenlerin, üyelerinin çalışma ilişki lerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma ve bu sendikalara üye olarak bu doğrultuda etkinlik yapma hakkının bulunduğunu belirten 51. maddesi, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası  anlaşmalarla  kanunların  aynı  konuda  farklı  hükümler  içermesi nedeniyle  çıkabilecek  uyuşmazlıklarda  milletlerarası  anlaşma  hükümlerinin  uygulanacağını belirleyen 90. maddesi ve 90. maddenin bir gereği olarak;  87 ve 151 sayılı İLO Sözleşmeleri, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10. ve 11. maddesine ve 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununa, 2821 Sayılı Sendikalar Kanununa, Başbakanlık ve Bakanlık genelgelerine dayanmaktadır.

Yukarıdaki  mevzuat  hükümleri  ile  sınırları  çizilen  sendika  yöneticileri  ve  üyelerinin yetkileri Uluslararası Sözleşmeler, 4688 Sayılı Yasa ve Başbakanlık Genelgeleri ile koruma altında olmasına rağmen yasal yetki sınırlarını bilmeyen yetkililer tarafından soruşturma konusu olabilmektedir.

Fakat soruşturmada yürütülen iş ve işlemelerde yetkililer tarafından;

1- 19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin,

2- 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 87 sayılı Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin İLO Sözleşmesinin,

3- 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 151 sayılı Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve istihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin İLO Sözleşmesinin,

4- 12.06.2003 tarih ve 25136 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2003/37 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin,

5- 02.06.2005 Tarih ve 25833 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2005/14 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin,

6-  30.01.2010  Tarih  ve  27478  Sayılı  Resmi  Gazetede  yayımlanan  2010/2  Sayılı Başbakanlık Genelgesinin,

7- 02.07.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikalar Kanununun,

8- 07.05.1983 tarih ve 18040 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2821 Sayılı Sendikalar Kanununun İlgili hükümlerindeki sendika yöneticileri ve üyelerinin sendikal faaliyetler kapsamında görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip oldukları, kamu  çalışanlarının  çıkarlarını  savunmak  amacıyla  etkinliklerde  bulunabilecekleri  ve  kamu  makamlarının  her  türlü  müdahalesine  karşı  yeterli  korumadan  yararlanacakları  ve  haklarında  disiplin  soruşturması  yapılamayacağı  ilkesine aykırı hareket edilmektedir.

Anayasa’nın  90.  maddesi  uyarınca  iç  hukukumuzun  bir  parçası  haline gelen  ve  bir  uyuşmazlık  olması  halinde  yasalardan  önce  uygulanacak  olan  temel  hak  ve  özgürlüklere  ilişkin  uluslararası  sözleşmelerin  örgütlenme  özgürlüğü ve sendikal haklara ilişkin hükümler içerdiği bilinmektedir.

•  Sendika  Faaliyetlerden  Dolayı  Soruşturma  Açılmasının  Mevzuat Hükümleri Açısından İncelenmesi

1- 19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesindeki;

“1.  Herkes  görüşlerini  açıklama  ve  anlatım  özgürlüğüne  sahiptir.  Bu  hak,  kanaat  özgürlüğü  ile  kamu  otoritelerinin  müdahalesi  ve  ülke  sınırları  söz  konusu  olmaksızın  haber  veya  fikir  almak  ve  vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema  işletmelerini  bir  izin  rejimine  bağlı  tutmalarına  engel  değildir. 

2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak  bütünlüğünün  veya  kamu  emniyetinin  korunması,  kamu  düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına,  sınırlamalara  ve  yaptırımlara  bağlanabilir.”  hükümleri  ve    “Dernek kurma  ve  toplantı  özgürlüğü”  başlıklı  11.  maddesindeki; 

“1.  Herkes  asayişi  bozmayan  toplantılar  yapmak,  demek  kurmak,  ayrıca  çıkarlarını  korumak  için  başkalarıyla  birlikte  sendikalar  kurmak  ve  sendikalara  katılmak haklarına sahiptir.

2.  Bu  hakların  kullanılması,  demokratik  bir  toplumda,  zorunlu  tedbirler  niteliğinde  olarak,  ulusal  güvenliğin,  kamu  emniyetinin  korunması,  kamu  düzeninin  sağlanması  ve  suç  işlenmesinin  önlenmesi,  sağlığın  veya  ahlakın  veya  başkalarının  hak  ve  özgürlüklerinin  korunması  amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında  görevli  olanlar  hakkında  meşru  sınırlamalar  konmasına  engel  değildir.”  hükümleri  ile  sendika  yöneticilerinin  sendikal  faaliyetler  kapsamında  görüşlerini  açıklama  ve  anlatım  özgürlüğüne  sahip  oldukları  açık bir biçimde ortaya konmuştur. İç hukukumuzu doğrudan etkileyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de sendikal eylem ve etkinlikler nedeniyle verilen cezaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesine aykırı bulmaktadır.

2- 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 151 sayılı Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve istihdam Koşullarının Belirlenmesi  Yöntemlerine  İlişkin  İLO  Sözleşmesi’nin  3.  maddesindeki;  “Bu sözleşmenin  uygulanması  bakımından  kamu  görevlileri  örgütü  deyimi  oluşumu ne olursa olsun amacı kamu görevlilerin çıkarlarını savunmak ve  geliştirmek  olan  herhangi  bir  örgüt  anlamına  gelir”  hükümleri  ve  aynı  sözleşmenin  5.  maddesi,  2.  fıkrasındaki;  “Kamu  görevlileri  örgütleri  kuruluş,  işleyiş  veya  yönetimlerinde  kamu  makamlarının  her  türlü  müdahalesine karşı yeterli korumadan yararlanacaklardır.” hükümleri ile kamu çalışanların çıkarlarını savunmak amacıyla etkinliklerde bulunabilecekleri  ve  kamu  makamlarının  her  türlü  müdahalesine  karşı  yeterli  korumadan  yararlanacakları açıkça kabul edilmiştir.

3-  25.02.1993  tarih  ve  21507  sayılı  Resmi  Gazete’de  yayımlanan  87  Sayılı  Sendika  Özgürlüğüne  Ve  Örgütlenme  Hakkının  Korunmasına  İlişkin  İLO  Sözleşmesi’nin 3. maddesindeki;

“1. Çalışanların ve işverenlerin örgütleri, tüzük  ve  iç  yönetmeliklerini  düzenlemek,  temsilcilerini  serbestçe  seçmek  yönetim  ve  etkinliklerini  düzenlemek  ve  iş  programlarını  belirlemek hakkına sahiptirler.

2.  Kamu  makamları,  bu  hakkı  sınırlayacak  veya  bu  hakkın  yasaya  uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdırlar.” hükümleri ve aynı sözleşmenin 8. maddesindeki;

“1. Çalışanlar ve işverenler bunlara ait örgütler, bu Sözleşme ile kendilerine tanınmış olan hakları kullanmada, diğer kişiler veya örgütlenmiş topluluklar gibi yasalara uymak zorundadır.

2.  Yasalar,  bu  sözleşme  ile  öngörülen  güvencelere  zarar  verecek  nitelikte  olamaz  veya  zarar  verecek  şekilde  uygulanamaz.”  hükümleri  ile  kamu  makamlarının  çalışanların  örgütlerinin  faaliyetlerinin  yapılmasına  engel olunmamasını ve müdahaleden sakınılmasını, kamu çalışanlarının örgütünün  kendi  amaçları  doğrultusunda  düzenlemiş  olduğu  iş  ve  işlemler  nedeniyle  cezalandırılamayacağı  ve  yasaların  sendikal  haklara  ve  özgülüklere  zarar verecek nitelikte olamayacağı ve zarar verecek biçimde uygulanamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.

4-  02.07.2001  tarih  ve  24460  sayılı  Resmi  Gazete’de  yayımlanan  4688  Sayılı  Kamu  Görevlileri  Sendikalar  Kanununun  “Sendika  üyelerinin  ve  yöneticilerinin  güvencesi”  başlıklı  18.maddesindeki;  “Kamu  görevlileri,  iş  saatleri  dışında  veya  işverenin  izni  ile  iş  saatleri  içinde  sendika  veya  konfederasyonların  bu  kanunda  belirtilen  faaliyetlerine  katılmalarından  dolayı  farklı  bir  işleme  tabi  tutulamaz  ve  görevlerine  son  verilemez.”  hükümleri  ile  sendika  yöneticilerinin  sendikal  faaliyetler  kapsamında  farklı bir işleme tabi tutulamayacağı ve görevlerine son verilemeyeceği açık bir biçimde ortaya konmuştur.

5- 12.06.2003 tarih ve 25136 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2003/37 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin 2. maddesi, 2. fıkrasındaki; “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 15’inci ve 399 sayılı KHK’nin 17’nci maddesi hükümleri  gereği  sendika  yöneticisi  kamu  görevlilerinin,  kamu  görevleri ile ilgili olmayan konularda yapacakları basın açıklamaları ve mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılanlar hakkında disiplin soruşturması yapılmayacaktır.” hükümleri ile sendika yöneticisi kamu görevlilerinin, kamu görevleri ile ilgili olmayan konularda yapacakları basın açıklamaları ve mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılanlar hakkında disiplin soruşturması yapılamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.

6- 02.06.2005 Tarih ve 25833 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2005/14 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin 7. maddesindeki; “Sendika ve konfederas-yon  il  ve  ilçe  temsilcileri  ile  sendika  şubesi,  sendika  ve  konfederasyon  yöneticilerinin  yürütmekte  oldukları  sendikal  faaliyetler  kapsamında,  görevleri  ile  ilgili  olmayıp  doğrudan  yapacakları  basın  açıklamaları  hakkında  disiplin  soruşturması  yapılmayacaktır.”  hükümleri  ile  sendika  yöneticilerinin  sendikal  faaliyetler  kapsamında,  görevleri  ile  ilgili  olmayıp  doğrudan  yapacakları  basın  açıklamaları  hakkında  disiplin  soruşturmasına  konu yapılamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.

7-  30.01.2010  Tarih  ve  27478  Sayılı  Resmi  Gazetede  yayımlanan  2010/2  Sayılı Başbakanlık Genelgesinin 2. maddesindeki; “Sendika ve konfederasyon  il  ve  ilçe  temsilcileri  ile  sendika  şubesi,  sendika  ve  konfederasyon  yöneticilerinin  yürütmekte  oldukları  sendikal  faaliyetler  kapsamında  yapacakları  basın  açıklamaları,  disiplin  soruşturmasına  konu  yapılmayacaktır.” hükümleri ile sendika yöneticileri ve üyelerinin sendikal faaliyetler kapsamında yapacakları basın açıklamaları, disiplin soruşturmasına konu yapılamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.Tüm bu mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; Kamu idareleri uluslararası  sözleşmelerden  varlık  bulan  sendikal  hakları  hiçbir  şekilde  dikkate almadan, sendika yöneticisi, temsilcisi ve üyesi olan kamu çalışanlarına ilişkin  eylemlerinde  sendika  kavramını,  sendikal  faaliyeti  göz  ardı  etmeden,  uluslararası  sözleşmeler,  yasa  ve  diğer  mevzuat  hükümleri  gereği  yapılması  gerekenleri yapmadan, genelgeleri geçiştirmeden, yanlı işlemler tesis etmeden, takdir hakkını kısıtlamadan yukarıda sıraladığımız mevzuat hükümlerine göre sendika yöneticileri ve üyelerine soruşturma açamaz.

Çünkü  Kamu  yetkilileri  görevi  gereği  yasaları  bilebilecek,  okuduğu  yasa  hükümlerini  kavrayabilecek  bir  mevkidedir.  Keyfi  uygulamalarda  bulunmaması gerektiğinin bilincinde olması gerekmektedir.

Ancak  bütün  bunlara  rağmen  sendikal  kimlikler  görülmeyerek  yok  sayılmakta, Anayasa’dan, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinden, İLO sözleşmelerinden  4688  ve  2821  Sayılı  Kanunlardan  ve  ilgili  Başbakanlık  ve  Bakanlık  genelgelerinden bihaber davranılmaktadır.

• Sendikal  Faaliyetlerden  Dolayı  Soruşturma  Açılmasının  Ceza  Yönünden İncelenmesi

Anayasa’dan,  İnsan  Hakları  Avrupa  Sözleşmesinden,  İLO  sözleşmelerinden 4688 ve 2821 Sayılı Kanunlardan ve ilgili Başbakanlık ve Bakanlık genelgeleri  ile  güvence  altına  alınan  sendikal  faaliyet  hakkı  Türk  Ceza  Kanunu  ile  de korunmaya alınmıştır.

12.10.2004 tarih ve 25611 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun“Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi” başlıklı 118. maddesindeki;

“(1) Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya  veya  olmamaya,  sendikanın  faaliyetlerine  katılmaya  veya  katılmamaya,  sendikadan  veya  sendika  yönetimindeki  görevinden  ayrılmaya  zorlamak  amacıyla,  cebir  veya  tehdit  kullanan  kişi,  altı  aydan  iki  yıla  kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla  bir  sendikanın  faaliyetlerinin  engellenmesi  hâlinde,  bir  yıldan  üç  yıla  kadar  hapis  cezasına  hükmolunur.”  hükümleri  ve  aynı  kanunun  “Görevi Kötüye Kullanma”  başlıklı 257. maddesi, 1. fıkrasındaki; “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına  neden  olan  ya  da  kişilere  haksız  bir  menfaat  sağlayan  kamu  görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükümleri ile görevi kötüye kullanma, sendikal faaliyetlerin engellenmesi açık bir biçimde ortaya konmuştur.Kimse, kendisine kanunların verdiği bir yetkiyi kötüye kullanma hakkına sahip  değildir.  Sendikal  hakları  ve  faaliyetleri  kısıtlamak  kimsenin  haddi  de  değildir. Sendika yöneticileri ve üyelerine soruşturma açılması için yetkili amirlerin onay vermeleri ile müfettişlerin yaptığı soruşturmada; Anayasa’dan, İnsan Hakları  Avrupa  Sözleşmesinden,  İLO  sözleşmelerinden,  4688  ve  2821  Sayılı  Kanunlardan ve Başbakanlık genelgelerinden alınan yetki ile oluşan sendikal kimlikler  görülmeyerek,  ceza  teklif  etmeleri  ve  yetkili  amirlerin  ceza  vermeleri görevi kötüye kullanma, sendikal faaliyetlerin engellenmesi kapsamında değerlendirilebilecektir.

• İş Bırakan Memura Ceza Verilemez

Danıştay 12. Dairesi 2005/313 Karar ve 2004/4643 Esas sayılı kararı ile memur sendikacılığı tarihi açısından çok önemli bir karar vermiş, Danıştay’ın bu önemli kararında, sendikanın aldığı karar uyarınca işe gelmeyen memura disiplin cezası verilmesinin, 4688 Kanununa ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu belirtmiştir. Bilindiği üzere Sendikamız 25 Kasım 2009 tarihinde iş bırakma kararı almıştır.  Memur  Sendikalarının  Yönetim  Kurullarının  Sendikal  Haklar  çerçevesinde üyelerinin mesleki, sosyal ve ekonomik hakları ile ilgili olarak sendikaya bağlı tüm şube ve temsilciliklerinin bir (1) günlük iş bırakma eylemi kararları almış ve bu kararlar uyarınca 25 Kasım 2009 tarihinde Memur Sendikalarına üye çalışanlar tüm yurt genelinde iş bırakmıştır.

Her  ne  kadar  657  sayılı  Devlet  Memurları  Kanununun  125/C-b  maddesi  gereği özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek fiili aylıktan kesme cezasını  gerektiren  fiil  ve  haller  arasında  sayılmışsa  da,  sendikanın  yetkili  kurullarınca  alınan  karara  uyarak  mali,  sosyal,  mesleki  hak  ve  menfaatlerin  korunması  için  25  Kasım  2009  tarihinde  demokratik  ve  sendikal  haklar  kullanılmıştır. Sendikal faaliyetlere katılmak Anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. Bu sebeple sendika üyelerine eyleme katılmalarından dolayı herhangi bir cezai işlem yapılamaz.

Bu  anlamda  4688  sayılı  kanununun  “Sendika  üyelerinin  ve  yöneticilerinin  güvencesi”  başlıklı  18.  maddesinde;  “Kamu  görevlileri,  iş  saatleri  dışında  veya  işverenin  izni  ile  iş  saatleri  içinde  sendika  veya  konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tâbi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.” hükümleri bulunmaktadır.

Bu hükme göre; üyesi olduğu sendikanın aldığı karar gereğince bir gün iş bırakan memura ceza verilemez.Üyesi  olduğu  sendikanın  aldığı  karar  gereğince  bir  gün  iş  bırakan  memura soruşturma açılması için yetkili amirlerin onay vermeleri ve ceza teklif etmeleri iş bırakma faaliyetinin engellenmesi kapsamında Türk Ceza Kanununun “Sendikal  hakların  kullanılmasının  engellenmesi”  başlıklı  118.maddesindeki;

“(1) Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya,  sendikanın  faaliyetlerine  katılmaya  veya  katılmamaya,  sendikadan  veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir  veya  tehdit  kullanan  kişi,  altı  aydan  iki  yıla  kadar  hapis  cezası  ile cezalandırılır.

(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” hükümleri gereğince suç unsurunu oluşturmaktadır.

Gerek ilgili yasalar, gerekse yerleşmiş Danıştay içtihatları gereği sendikal faaliyetten dolayı herhangi bir ceza yaptırımı uygulanamaz.

25 Kasım 2009 tarihindeki iş bırakma eylemi Türk Eğitim-Sen Genel Merkezinin 03.11.2009 tarih ve 1 sayılı “Eylem” konulu sendika üyelerine yaptığı çağrı üzerine gerçekleştirilmiştir. Aşağıda  sunacağımız  mahkemelerin  kararlarında  sendikanın  aldığı  bu  karar uyarınca işe gelmeyen memura disiplin cezası verilmesi 4688 sayılı Kanuna ve uluslararası sözleşmelere aykırı görülmüştür.

1-Avrupa  İnsan  Hakları  Mahkemesinin  21.04.2009  tarih  ve  6895901 başvuru sayılı kararı “Başvuru No: 68959/01 /Strazburg, TARİH: 21 Nisan 2009

Konu

: İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşmenin 34. Maddesi uyarınca yapılan başvuru.

Sonuç: AİHM Oy birliği ile

1-AİHM’nin 11. maddesinin ihlal edildiğine,

2-a-AİHM’nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren  üç  ay  içerisinde  miktara  yansıtılabilecek  her  türlü  vergiden  muaf  tutularak savunması Devlet tarafından başvurana yargılama, masraf ve giderleri için 1.500 Euro ödenmesine,

b-Söz  konusu  sürenin  bittiği  tarihten  itibaren  ödemenin  yapılmasına  kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına,

3-Adil tatmine ilişkin diğer tüm taleplerin reddine.”2-Danıştay  12.  Dairesinin  2005/313  Karar  ve  2004/4643  Esas  sayılı  kararı“Olayda,  davacının  üyesi  bulunduğu  sendikanın  yetkili  kurullarınca  alınan,  üretimden  gelen  güçlerini  kullanma  çağırışına  uyarak  11.12.2003  tarihinde  göreve  gelmediği  anlaşılmış  olup,  davacının  sendikal  faaliyet  kapsamında  göreve  gelmemesi  fiilinin  mazeret  olarak  kabulünün  gerektiği  dolayısıyla 657 sayılı. Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür.

Bu durumda, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis  olunan  işlemde  hukuka  uyarlık  bulunmadığı  gerekçesiyle  davanın  reddi  yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet görülmemiştir.”

3-Mersin  İdare  Mahkemesinin  2003/813  Karar  ve  2002/1295  Esas sayılı kararı “Bakılan davada; davacının,  üyesi olduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan  karara  uyarak  kamu  görevlilerinin  içinde  bulunduğu  mali  sıkıntıların  kısmen  düzeltilmesi  ve  kamuoyunca  bilinen  bu  sıkıntıların  yine  kamuoyuna  anlatılarak  desteğinin  sağlanması  amacıyla  1.I2.  2000  tarihinde  yurt  çapında  gerçekleştirilen  bir  gün  süreyle  göreve  gelmeme  eylemine  katıldığı  anlaşılmakta  olup,  davacının  sendikal  faaliyet  niteliğindeki  söz  konusu  fiilin  657  sayılı  Anayasanın  125/C-b  maddesinde  öngörülen  izinsiz  ve  mazeretsiz  olarak göreve gelmemek fiili kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.

Bu  durumda;  davacının  üzerine  atılı  olan  özürsüz  olarak  bir  gün  göreve  gelmeme fiilinin sübuta ermediği anlaşıldığından, söz konusu filinden dolayı  1/30  oranında  aylık  kesimi  cezasıyla  tecziyesi  yolundaki  işlemde  hukuka  uyarlık görülmemiştir.”

4-Danıştay 11. Dairesinin 2005/861 Karar ve 2002/871 Esas sayılı kararı “Dosyanın  incelenmesinden,  davalı  idare  bünyesinde  sözleşmeli  personel  olarak  görev  yapan  davacının  20.4.1995  tarihinde  yapılan  bir  günlük  iş  bırakma  eylemine  katılması  nedeniyle  yaptırılan  soruşturma  sonucunda;

 1.  Bölge Disiplin Kurulunun 29.11.1995 tarih ve 1995/186 sayılı kararıyla eylemine uyan Personel Yönetmeliğinin 100/5. maddesi uyarınca tecziyesine ancak eylemin  Türkiye  genelinde  ve  eyleme  katılımın  fazla  olması,  temel  amacın  memurlara sendikal hakların verilmesi, ücretlerin yükseltilmesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi gibi sosyal içerikli talepleri ihtiva etmesi hususları dikkate alınarak Aynı Yönetmeliğin 105. maddesi delaletiyle 99. maddesi uyarınca kınama cezası ile tecyizesine karar verildiği ve 1. Bölge Başmüdürünün onayıyla davacıya ayrıca bir günlük sözleşme ücreti kesintisi uygulandığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda gerek 399 sayılı KHK de gerekse TCDD Personel Yönetmeliği  ve  idare  ile  davacı  arasında  imzalanan  sözleşmede  1  veya  2  gün  özürsüz  işe  gelmeme  halinde  disiplin  cezası  olarak  uygulanan  aylıktan  kesme  cezası  dışında,  sözleşme  ücretinden  kesinti  yapılabileceği  yolunda  herhangi  bir  düzenleme  bulunmadığından,  1.  Bölge  Başmüdürünün  onayıyla  davacının  sözleşme ücretinden bir günlük kesinti yapılmasına ilişkin işlemde ve bu işleme karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.”

5-Danıştay  12.  Dairesinin  2008/225  Karar  ve  2005/5767  Esas  sayılı  kararı“Olayda,  davacının  üyesi  bulunduğu  sendikanın  yetkili  kurullarınca  alınan,  üretimden  gelen  güçlerini  kullanma  çağırışına  uyarak  11.12.2003  tarihinde  göreve  gelmediği  anlaşılmış  olup,  davacının  sendikal  faaliyet  kapsamında  göreve  gelmemesi  fiilinin  mazeret  olarak  kabulünün  gerektiği,  dolayısıyla 657 sayılı Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür.Bu durumda, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis  olunan  işlemde  hukuka  uyarlık  bulunmadığı  gerekçesiyle  davanın  reddi  yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.”

6-Ankara  9.  İdare  Mahkemesinin  2004/1738  Karar  ve  2004/1013  Esas sayılı kararı“Olayda,  davacının  üyesi  bulunduğu  sendikanın  yetkili  kurullarınca  alınan  karara  uyarak,  sağlık  hakkı,  sağlık  ve  sosyal  hizmet  emekçilerinin  iş  güvencesi ve özlük haklarıyla ilgili, Sağlık Bakanlığı Bütçesi Genel Kurulda görüşülmeden önce hükümeti uyarmak amacıyla 05.11.2003 tarihinde iş bırakma ve  yavaşlatma  eylemini  gerçekleştirdiği  anlaşılmış  olup,  davacının  sendikal  faaliyet kapsamında gerçekleştirdiği eylemin mazeret olarak kabulünün gerektiği,  dolayısıyla  657  sayılı  Yasanın  125/C-a  maddesinde  öngörülen  fiilin  sübuta  ermediği  anlaşılmakla  davacı  hakkında  tesis  edilen  işlemde  hukuka  uygunluk görülmemiştir.”

7-Danıştay 12. Dairesinin 2005/3529 Karar ve 2005/4499 Esas sayılı kararıAnkara 9. İdare Mahkemesinin 2004/1738 Karar ve 2004/1013 Esas sayılı kararının onanması kararı.

8-Danıştay 12. Dairesinin 2004/4148 Karar ve 2004/4209 Esas sayılı kararı“Olayda;  davacının,  üyesi  bulunduğu  sendikanın  yetkili  kurullarınca  alınan  karara  uyarak  kamu  görevlilerinin  içinde  bulunduğu  mali  sıkıntıların  kısmen  düzeltilmesi  ve  kamuoyunca  bilinen  bu  sıkıntıları  yine  kamuoyuna  anlatarak desteğinin sağlanması amacıyla 11.12.2003 tarihinde 1 gün göreve gelmemek  eylemini  gerçekleştirdiği  anlaşılmıştır.  Bu  durumda,  sendikal  faaliyet  kapsamında  bir  gün  göreve  gelmemek  fiilinin  mazeret  olarak  kabulü  gerektiğinden, 657 sayılı kanunun 125/C-b maddesinde öngörülen “özürsüz olarak bir gün göreve gelmemek” fiilinin sübuta ermediği sonuç ve kanaatine varıldığından, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”

9-Kayseri 1. Asliye Mahkemesinin 2006/234 Karar ve 2001/340 Esas Sayılı Kararı Konu: 01 Aralık 2000 günü 1 günlük iş bırakma Hüküm:  Sanıkların  üzerine  atılı  765  Sayılı  TCK’nın  236/1–2  maddesinde  tarif edilen suçun oluşmadığından CMK’nın 223/(2) – a maddesi uyarınca beratına”

10-İnsan  Hakları  Mahkemesi  Kararları  Satılmış  ve  Diğerleri/Türkiye  Davası “Başvuru  No:74611/01,  26876/02  ve  27628/02  Strazburg  17  Temmuz  20076 Mart 1998 tarihinde, o gün 7.00-15.00 saatleri arası ile 15.00-23.00 saatleri arası çalışan başvuranlardan iki grup, çalışma koşullarını protesto etmek amacıyla  iş  yavaşlatma  eylemi  çerçevesinde  üç  saat  süreyle  görev  yerlerini  terk  etmişlerdir.  Bu  eylem  sırasında  araçlar  gişelerden  para  ödemeden  geçmiştir.

1. Başvuruların birleştirilmesine yapılan  yargılama  neticesinde  1998/447K,  1998/151E  sayılı  kararı  ile  sendikal  faaliyetleri sebebi ile ceza verilmiş ve verilen ceza Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 1999/10183E, 2000/780K sayılı kararı ile temyizen incelenerek bozulmuştur. Yargıtay  ilamının  gerekçesi  ise  Anayasanın  53.  maddesi,  657  sayılı  kanunun  22. maddesinde yapılan değişiklikler ve Uluslararası Çalışma Örgütünün (İLO) 87 ve 151 sayılı sözleşmeleri gösterilerek sendikanın amaçları doğrultusunda üyelere etkinlikte bulunabilme olanağının sağlanmış olmasından bahisle suç unsurunun  oluşmadığına  kanat  getirilmiştir.  Yüksek  Mahkeme  Kararından  anlaşılacağı  üzere  sendikal  eylemlere  katılımdan  dolayı  sendika  üyelerine  herhangi bir ceza verilemeyeceği bir kez daha teyit edilmiştir.

14-İzmir  3.  İdare  Mahkemesinin  2010/1522  Karar  ve  2000/793  Esas  sayılı kararıTürk  Eğitim  Sen’in  almış  olduğu  karar  neticesi  25  Kasım  2009  tarihinde  memurlar  bir  gün  iş  bırakma  eylemi  gerçekleştirmiş.  Bu  eyleme  katılanlara  İzmir İli Tire Kaymakamlığınca disiplin cezası uygulanması üzerine bu cezaların iptali için Türk Eğitim Sen tarafından idare mahkemelerinde iptal davaları açılmıştı.

Açılan  bu  davalarda 

İzmir  3.  İdare  Mahkemesinin  2010/1522  Karar  ve 2000/793 Esas sayılı kararı ile “…. her ne kadar 25.11.2009 tarihinde yapılan  eyleme  katıldığı  ve  göreve  gelmediği  açık  ise  de,  anılan  fiilin,  genel olarak demokratik bir baskı grubu olduğu kabul edilen ve davacının üyesi olduğu sendikanın çağrısı üzerine, çözümlenemeyen parasal hakları ile çalışma şartlarının düzeltilmesine ilişkin taleplerinin ilgililere  duyurulabilmesi  ve  bu  konuya  yönelik  kamuoyu  oluşturulabilmesi  amacıyla 25.11.2009 tarihinde toplu olarak yapılan eyleme örgütsel disiplin gereği katılmasından ibaret olduğu açık olduğundan, söz konusu fiilin sendikal faaliyet kapsamında bir mazeret olarak değerlendirilerek disiplin cezası gerektiren ve maddede ifade edilen “göreve gelmemek” fiilinin dışında tutulması gerekirken, davacının anılan fiili nedeniyle disiplin  cezası  ile  cezalandırılmasına  ilişkin  dava  konusu  işlemde  anılan  mevzuata ve hukuka uyarlık bulunmamaktadır. …” şeklinde bir gün iş bırakmanın sendikal faaliyet olduğuna karar vermiştir.

Bir günlük İş bırakma eylemine daha önce katılan devlet memurlarına verilen cezalar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 21.04.2009 tarih ve 68959–01 başvuru sayılı kararı ve İnsan Hakları Mahkemesi (Satılmış ve Diğerleri/Türkiye) Kararlarında devletimiz tazminat cezalarına çarptırılmış ceza verilen memurlara tazminatlar ödenmiştir. Sendika  Özgürlüğüne  ve  Örgütlenme  Hakkının  Korunmasına  İlişkin  “87  Sayılı  Sözleşme”  ile  “  Kamu  Hizmetinde  Örgütlenme  Hakkının  Korunmasına  ve  İstihdam  Koşullarının  belirlenmesi  Yöntemlerine  ilişkin  151  Sayılı  Sözleşmelerin  varlığı  da  tartışmasızdır.  Bu  sözleşmeler  kabul  edilmiş  olmakla,  Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca artık iç hukuktaki bir hüküm gibi uygulanması gerektiği kabul edilmektedir.

Görüldüğü gibi Ulusal ve Uluslararası Sözleşmelerden doğan haklar için günümüze kadar hukuki içtihatlar oluşmuştur. Ayrıca;  Milli  Eğitim  Bakanlığı  Teftiş  Kurulu  Başkanlığının  2008/24  nolu  genelgesinin  son  paragrafında  “…yapılan  soruşturmalarla  getirilen  tekliflerin  hukuki  nitelendirilmesinin  yapılarak  disiplin  cezası  teklifinde  bulunulması “ ibaresi bulunmaktadır. Bu ibareye göre; İş bırakma eylemine daha önce katılan personele verilen cezaların Danıştay ve İnsan Hakları Mahkemelerinde iptal edilmesi neticesinde yukarıda sıraladığımız mahkemelerce verilen hukuki kararların da değerlendirilmesi gerekmektedir. 

Bu  kararlara  göre  1  gün  iş  bırakılmasına  sendikanın  yetkili  organlarınca  karar alınması halinde ceza verilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Afiş Asma Hakkında Mahkeme Kararı

25.11.2009  tarihinde  iş  bırakma  eylemine  ilişkin  olarak  “Haydi  İnsanca  Yaşamak,  Adil  Bir  Ücret,  Toplu  Sözleşme  ve  Grev  Hakkı  için  25  Kasımda  İş  Bırakmaya-Türkiye  Kamu-Sen”  yazılı  afişlerin  Sivas  ilinde  belirtilen  yerlere  asılması talebiyle yapılan başvurunun reddedilmesine dair tesis edilen Sivas Valiliği işlemi Sivas İdare Mahkemesinin 2009/1202 esas ve 2010/411 Karar ve 22.04.2010 tarihli kararı ile iptal edilmiştir. 

Mahkeme kararın gerekçesinde Toplantı ve gösteri ve bu amaca yönelik diğer  faaliyet  ve  etkinliklerin  bir  temel  hak  olduğu  ve  ancak  Anayasa’da  yer  alan belli nedenler ile sınırlanabileceği, bu hakkın kısıtlanmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olacağına yer vermiştir.

• Sendika Yöneticilerine, Basına Yaptıkları Açıklama Nedeniyle Soruşturma Açılamaz Ve Disiplin Cezası Verilemez

Türk  Eğitim-Sen  Osmaniye  Şube  Başkanı  Ahmet  Rasim  ASKER’i  ve  Eski  Şube Sekreteri Ahmet KANDEMİR’i temsilen Türk Eğitim Sen olarak açılan davalarda;  Adana  2.  İdare  Mahkemesi’nin  2011/1237  Esas,  2012/181  Karar  ve  14.02.2012  tarihli  kararı  ile  Osmaniye  Şube  Başkanı  Ahmet  Rasim  ASKER’in  kınama  cezası  ve  Adana  1.  İdare  Mahkemesi’nin  2011/1235  Esas,  2012/730  Karar  ve  02.05.2012  tarihli  kararı  ile  Osmaniye  Eski  Şube  Sekreteri  Ahmet  KANDEMİR’in  uyarma  cezası  ile  tecziyelerine  ilişkin  işlemlerde  isnad  edilen  suçlamaların sendikal faaliyet kapsamında değerlendirilmesi ve sendika üyelerinin  menfaati  için  yetkili  makamlara  başvuru  ve  basına  açıklama  yapma  haklarının bulunduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.

Devlet    Personel    Başkanlığının    Basın    Açıklamaları    Hakkındaki    13.03.2009 Tarih ve 5199 Sayılı Görüşü

Özet:

  Sendikanızda  Şube  Başkanlarınız  ve  İl  temsilcilerinizin  zaman  zaman  yaptıkları  basın  açıklamalarının  yasal  dayanağının  4688  sayılı  Kanunda  açık  bir  şekilde  gösterilmediğinden  bahisle,  mezkur  konu  hakkında  13.03.2009/5199Diyanet-Sen Şube Başkanlarınız ve İl temsilcilerinizin zaman zaman yaptıkları  basın  açıklamalarının  yasal  dayanağının  4688  sayılı  Kanunda  açık  bir  şekilde  gösterilmediğinden  bahisle,  mezkur  konu  hakkında  Başkanlığımız  görüşünün tesis edilerek tarafınıza bildirilmesi hususunu talep eden ilgi yazı incelenmiştir. Bilindiği  üzere,  657  sayılı  Devlet  Memurları  Kanunun  Devlet  Memurlarının  ödev  ve  sorumluluklarının  belirlediği  ikinci  bölümünün  “Basına  bilgi  veya  demeç  verme”  başlıklı  değişik  15  inci  maddesinde “Devlet  Memurları,  kamu  görevleri  hakkında  basına,  haber  ajanslarına  veya  radyo  ve  televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir. Askeri hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların yetkili kıldığı personel dışında hiç bir kimse tarafından açıklanamaz.”

Ayrıca  12.06.2008  tarih  ve  25136  sayılı  Resmi  Gazetede  yayımlanan  (2003/37)  Başbakanlık  Genelgesinin  2  nci  maddesinin  2  nci  fıkrasında  “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 15 inci ve 399 sayılı KHK’nin 17 nci maddesi hükümleri gereği sendika yöneticisi kamu görevlilerinin, kamu görevleri ile ilgili olmayan konularda yapacakları basın açıklamaları ve mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılanlar hakkında disiplin soruşturması yapılmayacaktır.” ifadesi ve 02.06.2005 tarih ve 25833 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan (2005/14) Başbakanlık Genelgesinin 7 nci maddesinde  ise  “Sendika  ve  konfederasyon  il  ve  ilçe  temsilcileri  ile  sendika  şubesi,   sendika ve konfederasyon yöneticilerinin yürütmekte oldukları sendikal  faaliyetler  kapsamında,  görevleri  ile  ilgili  olmayıp  doğrudan  yapacakları basın açıklamaları hakkında disiplin soruşturması yapılmayacaktır.” ifadesi bulunmaktadır. Sendikal faaliyetlere dair yapılacak basın açıklamaları yukarıda yer verilen mevzuat çerçevesinde gerçekleştirilecektir.

• MEB; Sendikal Faaliyetlere Katılanlara Ceza Verilemeyeceğini Kabul Etmiştir

Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Müşavirliği 27.02.2012 tarihli, 17848 sayılı ve “Sendika  Eylemi  ”  konulu  yazıları  ile  Danıştay  12.  Dairesinin  2004/4148  Karar  ve  2004/4209  Esas  sayılı  kararındaki    “Olayda;  davacının,  üyesi  bulunduğu  sendikanın  yetkili  kurullarınca  alınan  karara  uyarak  kamu  görevlilerinin  içinde bulunduğu mali sıkıntıların kısmen düzeltilmesi ve kamuoyunca bilinen bu sıkıntıları yine kamuoyuna anlatarak desteğinin sağlanması amacıyla 11.12.2003  tarihinde  1  gün  göreve  gelmemek  eylemini  gerçekleştirdiği  anlaşılmıştır. Bu durumda, sendikal faaliyet kapsamında bir gün göreve gelmemek fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiğinden, 657 sayılı kanunun 125/C-b maddesinde öngörülen “özürsüz olarak bir gün göreve gelmemek” fiilinin sübuta ermediği sonuç ve kanaatine varıldığından, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”  Açıklamalarına  atıfta  bulunarak  sendikal  faaliyetlere  katılımın  özür kabul edilmesi gerektiğini bildirdi.

• Basına Bilgi ve Demeç Verme Yasağının Anlamı

Devlet memurlarının, basına bilgi ve demeç vermesine ilişkin düzenleme 657 sayılı Kanunun 15. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede, memurların kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon  kurumlarına  bilgi  ve  demeç  veremeyecekleri  belirtilmiştir.  Bu  konudaki  bilgilerin Bakanlık merkez veya taşra teşkilatında ancak Bakanın yetkili kılacağı görevli, illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından yapılabileceği yine  aynı  maddede  düzenlenmiştir.  Ancak,  bu  madde  de  bir  nokta  sürekli  olarak  gözden  kaçmakta  ve  maddenin  yanlış  yorumu  gerçek  yorum  olarak  gösterilmeye çalışılmaktadır.

657 sayılı Kanunun “Basına Bilgi ve Demeç Verme” başlıklı 15. maddesinde; “Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli; illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir.

Askeri hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların yetkili kıldığı personel dışında hiç bir kimse tarafından açıklanamaz.” hükümleri yer almaktadır.12.5.1982 tarih ve 2670 sayılı Kanunun 7’inci maddesi ile değişik bu maddenin  gerekçesinde  ise,  “Kamu  görevlerinin  yürütülmesiyle  ilgili  olarak  basın organlarıyla radyo ve televizyon kurumlarına bilgi ve demeç vermeye kimlerin yetkili olduğu belirtilmekte ve idarenin halkla ve kamuoyuyla münasebetlerinde insicamlı bir münasebet sağlamak amacıyla bu madde konulmuştur.” açıklamalarına yer verilmiştir. Yine  Danıştay  Başkanlığı  tarafından  1988/1504  Esas,  1989/519  Karar  ve  1996/814  Esas,  1988/1927  Karar  sayılı  kararlarda  basına  ve  bilgi  ve  demeç  verme kapsamı içine sokulan çeşitli eylemlerin bu kapsama girmediğine karar verilmiştir.

Yukarıda  belirtilen  hüküm  ve  açıklamalardaki  önemli  noktalar  şu  şekildedir.

1-Madde de memurların kamu görevleri hakkında basına açıklama yapamayacağı belirtilmektedir.

2-Maddenin  gerekçesinde,  “kamu  görevlerinin  yürütülmesiyle  ilgili  olarak” basına açıklama yapılamayacağı ve idarenin halkla ve kamuoyuyla münasebetlerinde  insicamlı  bir  münasebet  sağlamak  amacıyla  maddenin  düzenlendiği belirtilmiştir.

Bu  çerçevede,  memurun  görevin  oluş  süreciyle  ilgili  basına  bilgi  ve  demeç veremeyeceği çok açık olarak ortaya çıkmaktadır. Yani Kanun koyucu bir görevi yürüten memurun yaptığı göreve ilişkin bilgi vermesinin yasak olduğunu belirtmektedir.

Örnekler

1-Maliye Bakanlığında maaş artışlarına ilişkin çalışma yapan bir birimde görevli  bir  memurun  maaş  artışlarının  ne/nasıl  olacağına  dair  basına  bilgi  vermesi  suç,  ancak  maaş  artışlarına  ilişkin  Bakanlar  Kurulu  Kararının  yayımlanmasından  sonra  yapılan  zammın  düşük  olduğunu  ve  geçinmesinin  zor  olduğunu bir basın organına açıklaması suç değildir. Yine bir denetim görevlisinin yaptığı denetime ilişkin bilgiler vermesi suç olmakla  birlikte,  denetimin  hizmetin  kalitesini  yükselteceği  veya  denetim  yöntemlerinde bir yöntem değişikliği önermesi veya denetim hizmetinin zorunlu olduğu yönünde basın organlarına yapacağı açıklamalar suç değildir.

2-Aynı şekilde bir Devlet Personel Uzmanının hazırlık çalışma grubunda yer aldığı 657 sayılı Reform tasarına ilişkin bilgi vermesi suç ancak bu reform çalışmasıyla ilgili olmaksızın, 657 sayılı Kanunun aksayan yönlerine ilişkin bilimsel içerikte makale yayınlaması televizyon ve gazetelere açıklama yapması suç değildir.

3-Bir  öğretmenin  okul  içindeki  idari  işleyişe  (örneğin  okul  müdürünün  işleri  nasıl  yürüttüğüne  ilişkin  bilgi  vermesi)  ilişkin  basına  bilgi  vermesi  suç  ancak mesleğin daha ileriye gitmesine ilişkin öneriler sunması, maaş artışlarını eleştirmesi suç değildir.

• Memurlar Köşe Yazarlığı Yapabilir mi?

657  sayılı  Kanunun  Basına  bilgi  veya  demeç  vermeyi  düzenleyen  15.  maddesinde; “Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli illerde  valiler  veya  yetkili  kılacağı  görevli  tarafından  verilebilir.  Askeri  hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların yetkili, kıldığı personel dışın da hiç bir kimse tarafından açıklanamaz.” hükmü yer almaktadır. Bu Kanunun 125. maddesinde; Yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermenin kınama cezasıyla tecziye edileceği hüküm altına alınmıştır.

Yine  Bu  Kanunun  Ticaret  ve  diğer  kazanç  getirici  faaliyetlerde  bulunma  yasağını  düzenleyen  28’inci  maddesinde;  “Memurlar  Türk  Ticaret  Kanununa  göre  (Tacir)  veya  (Esnaf )  sayılmalarını  gerektirecek  bir  faaliyette  bulunamaz, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil  veya  ticari  vekil  veya  kollektif  şirketlerde  ortak  veya  komandit  şirkette  komandite  ortak  olamazlar.  (Görevli  oldukları  kurumların  iştiraklerinde  kurumlarını  temsilen  alacakları  görevler  hariç).  Memurların  üyesi  oldukları  yapı,  kalkınma  ve  tüketim  kooperatifleri  ile  kanunla  kurulmuş yardım sandıklarının yönetim ve denetim kurulları üyelikleri görevleri ve özel kanunlarda belirtilen görevler bu yasaklamanın dışındadır.  Eşleri,  reşit  olmayan  veya  mahcur  olan  çocukları,  yasaklanan  faaliyetlerde bulunan memurlar bu durumu 15 gün içinde bağlı oldukları kuruma bildirmekle yükümlüdürler.” hükümleri yer almaktadır. Bu  hükümler  çerçevesinde,  görevi  dışındaki  konularda  köşe  yazısı  veya  makale yazılmasında herhangi sakınca bulunmamaktadır. Ayrıca, köşe yazarlığı  yapılması  ticari  bir  getiri  sağlamakla  birlikte  kişiye  tacir  veya  esnaf  sıfatı  kazandırmaz. Nitekim köşe yazarlarından memur veya öğretim görevlisi olan birçok  yazar  bulunmaktadır.  Ancak,  yetkili  olunmayan  konularda  açıklama  yapılmamalıdır.

• Memur Siyasi Yazılar Yazabilir mi?

657  sayılı  Kanunun  “Tarafsızlık  ve  Devlete  Bağlılık”  başlıklı  7.  maddesinde “Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar. Devlet  memurları  her  durumda  Devletin  menfaatlerini  korumak  mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı  olan,  memleketin  bağımsızlığını  ve  bütünlüğünü  bozan  Türkiye  Cumhuriyetinin  güvenliğini  tehlikeye  düşüren  herhangi  bir  faaliyette  bulunamazlar.  Aynı  nitelikte  faaliyet  gösteren  herhangi  bir  harekete,  gruplaşmaya,  teşekküle  veya  derneğe  katılamazlar,  bunlara  yardım  edemezler  .”  hükümleri  bulunmakta  olup,  basına  bilgi  veya  demeç  vermeyi  düzenleyen  “Basına Bilgi Veya Demeç Verme”  başlıklı  15.  maddesinde;  “Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir. Askeri hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların yetkili, kıldığı personel dışın da hiç bir kimse tarafından açıklanamaz.” hükümleri yer almaktadır. Ayrıca;  657  sayılı  Devlet  Memurları  Kanunun  “Ticaret  Ve  Diğer  Kazanç  Getirici  Faaliyetlerde  Bulunma  Yasağı”  başlıklı  28.  maddesinde  “Memurlar Türk Ticaret Kanununa göre (Tacir) veya (Esnaf ) sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil veya ticari vekil veya kollektif şirketlerde ortak veya  komandit  şirkette  komandite  ortak  olamazlar.  (Görevli  oldukları  kurumların  iştiraklerinde  kurumlarını  temsilen  alacakları  görevler  hariç). Memurlar, meslekî faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak  üzere  ofis,  büro,  muayenehane  ve  benzeri  yerler  açamaz;  gerçek  kişilere,  özel  hukuk  tüzel  kişilerine  veya  kamu  kurumu  niteliğindeki  meslek kuruluşlarına ait herhangi bir işyerinde veya vakıf üniversitelerinde çalışamaz.” hükümleri bulunmaktadır.Ayrıca,  125.  maddesinde  Devlet  Memurlarına  verilecek  disiplin  cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller açıklanmıştır.Bu  bağlamda  125.  maddenin  (E)  bendinde;  “Devlet  memurluğundan  çıkarma:  Bir  daha  Devlet  memurluğuna  atanmamak  üzere  memurluktan çıkarmaktır.Devlet  memurluğundan  çıkarma  cezasını  gerektiren  fiil  ve  haller  şunlardır:

a)  İdeolojik  veya  siyasi  amaçlarla  kurumların  huzur,  sükûn  ve  çalışma  düzenini  bozmak,  boykot,  işgal,  “kamu  hizmetlerinin  yürütülmesini  engelleme”,  işi  yavaşlatma  ve  grev  gibi  eylemlere  katılmak  veya  bu  amaçlarla  toplu  olarak  göreve  gelmemek,  bunları  tahrik  ve  teşvik  etmek veya yardımda bulunmak,

b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri,  afiş,  pankart,  bant  ve  benzerlerini  basmak,  çoğaltmak,  dağıtmak  veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek,

c) Siyasi partiye girmek,

d) Özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmemek,

e) Savaş, olağanüstü hal veya genel afetlere ilişkin konularda amirlerin verdiği görev veya emirleri yapmamak,

f )  Amirlerine,  maiyetindekilere  ve  iş  sahiplerine  fiili  tecavüzde  bulunmak,

g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak,

h) Yetki almadan gizli bilgileri açıklamak,

ı)  Siyasi  ve  ideolojik  eylemlerden  arananları  görev  mahallinde  gizlemek,

j)  Yurt  dışında  Devletin  itibarını  düşürecek  veya  görev  haysiyetini  zedeleyecek tutum ve davranışlarda bulunmak,

k)  5816  sayılı  Atatürk  Aleyhine  İşlenen  Suçlar  Hakkındaki  Kanuna  aykırı fiilleri işlemek.” hükümleri bulunmaktadır.

Yukarıda  yer  verilen  hükümler  çerçevesinde  devlet  memurunun  ticari  kazanç  getirici  faaliyette  bulunmaları  yasaklanmış  olup,  bu  kapsam  dışında  olan  faaliyetler  ise  belirtilmiştir.  Özel  kanun  hükümleri  uyarınca  serbest  bırakılan faaliyetler hariç Devlet memurları bu yasaklara uymak zorundadırlar. İdeolojik  veya  siyasi  faaliyetler  ilişkin  olarak  657  sayılı  Kanunun  değişik  maddelerinde kısıtlayıcı hükümler yer almaktadır. Konuya ilişkin olarak disiplin cezaları ve cezaları gerektiren fiil ve halleri düzenleyen 125. maddede yer verilmiştir.

Bu  çerçevede  devlet  memurun  657  sayılı  Kanunun  28.  maddesi  ve  özel  kanun  hükümleri  ile  serbest  bırakılanlar  dışında  gelir  getirici  faaliyetlerle  iştigal  etmesi  yasaklanmıştır.  İdeolojik  ve  siyasi  faaliyetlere  ilişkin  yasakların  bazıları  sadece  kurumda  işlenmesi  halinde  müeyyide  olmasına  karşılık  bazı  fillerin işlenildiği yer değil fiilin işlenilmesi esas alınmıştır. Devlet  memurunun  görevi  dışındaki  konularda  köşe  yazısı  veya  makale  yazılmasında  herhangi  sakınca  bulunmamaktadır.  Ayrıca,  köşe  yazarlığı  yapılması ticari bir getiri sağlamakla birlikte kişiye tacir veya esnaf sıfatı kazandırmaz. İnternet sitesinde ideolojik veya siyasi yazı yazma hususunda 125. maddenin  (E)  bendinde  yer  alan 

“b)  Yasaklanmış  her  türlü  yayını  veya  siyasi  veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak,  dağıtmak  veya  bunları  kurumların  herhangi  bir  yerine  asmak veya teşhir etmek,” hükmünden dolayı sorun çıkabilmektedir.

• Zorunlu Görev Yeri Değişiklikleri Cezalandırma Aracı Olarak Kullanılabilir mi?

Kamu görevlilerinin görev ve görev yerlerini değiştirme konusunda idarelere  tanınan  takdir  yetkisinin  kamu  yararı  amacına  ve  hizmet  gereklerine  uygun olarak kullanılması zorunlu olup; bu hususun sağlanması için de idarenin  takdir  yetkisi  içinde  tesis  ettiği  işlemlerde  hukuken  geçerli  nedenlere  dayanması gereklidir.

Zorunlu görev yeri değişikliklerinin bir cezalandırma aracı olarak kullanılması, eğitim çalışanlarının görev güvencelerini tümüyle ortadan kaldırabilecek boyutlara ulaşmıştır. İşin  bu  yönü  kişiseldir.  İstek  dışı  yer  değişikliklerinin  kamuyu,  kamu  yararını  ilgilendiren  yönü  de  vardır.  Gözlemlerimiz,  deneyimlerimiz  ve  eğitim  çalışanları ile olan yakın ilişkilerimiz, bizi, isteği dışında her an görev yerinin değiştirilebileceğini düşünen bir eğitim çalışanın çalışma isteğinin, dolayısıyla iş veriminin önemli oranda azaldığı sonucuna götürmektedir. Bu nedenle kamunun  gördüğü  zarar,  somut  olarak  saptanamasa  bile,  kolaylıkla  kestirilebilir.  Öyle  ise,  istek  dışı  görev  yeri  değişiklikleri  neden  bu  yoğunluktadır?  Sorunun doğru yanıtı, çözümünün de ilk adımıdır.

Zorunlu  görev  yeri  değişikliklerinin  düzenlemelere  yansıyan  gerekçesi,  kamunun  ve  görev  yeri  değiştirilenin  zarara  uğramasının  önlenmesidir.  Bu  gerekçe, görev yeri değişiklikleri ile kimi olumsuz davranışlar önlenebilecekse doğru sayılabilir.

Oysa  görev  yeri  değişiklikleri  ile  önlenemeyecek  olumsuz  eylem,  davranış  ve  uygulamalar,  önlenebilenler  yanında  önemsiz  kalır.  Disiplin  yaptırımı  uygulanmasını gerektiren eylemlerin tümüne yakın bölümü, yer değiştirme gerekçesi olarak kullanılmaktadır. Bu yaygın uygulama, her şeyden önce yasa koyucunun  amacı  ile  çelişmektedir.  Çünkü  kamu  görevlilerine  uygulanacak  disiplin  yaptırımlarını  belirlerken  yasa  koyucunun  gerçekleştirmek  istediği  amaç, disiplin kurallarına aykırı eylemlerin önlenmesidir. Söz konusu eylemlerin  önlenmesi  için  disiplin  cezaları  dışında  (zorunlu  görev  yeri  değişikliği  türünden) bir araca başvurulması, belli bir amaca ulaşmak için yasanın ve hukukun öngörmediği bir aracın kullanılması niteliğindedir. O nedenledir ki yönetim hukuku ilkeleri, zorunlu yer değişikliklerinin cezalandırma aracı olarak kullanılmasına izin vermemektedir. Ne var ki eğitim bürokrasisi, yönetim hukuku ilkelerinin neye izin verdiğine, neye vermediğine bakmamaktadır. Onun içindir ki hukuka aykırı uygulamalar, her geçen gün azalacağına artmaktadır. Her zorunlu yer değiştirme işleminin yargıya götürülmesi, o işlemlerin sözünü ettiğimiz yönetim hukuku ilkelerine uygun olup olmadığının saptanması, sonu gelmez uyuşmazlıklara yol açmakta ve çalışma barışını ortadan kaldırmaktadır.

29.06.1930   tarihli   Resmî   Gazete’de   yayımlanan   1702   sayılı   “İlk   ve   Orta  Tedrisat  Muallimlerinin  Terfi  ve  Tecziyeleri  Hakkında  Kanun”un, 19.01.1943  tarihli  Resmî  Gazete’de  yayımlanan  4357  sayılı  “Hususî  İdarelerden  Maaş  Alan  İlkokul  Öğretmenlerinin  Kadrolarına,  Terfi,  Taltif  ve  Cezalandırılmalarına  ve  Bu  Öğretmenler  İçin  Teşkil  Edilecek  Sağlık  ve İçtimaî  Yardım  Sandığı  ile  Yapı  Sandığına  ve  Öğretmenlerin  Alacaklarına  Dair  Kanun”un  ve  657  Sayılı  Devlet  Memurları  Kanunun  hiçbir  yerinde  zorunlu yer değişikliği ile ilgili bir ceza bulunmaktadır.

• Sendikamızın Rozetini Takabilirsiniz

Milli  Eğitim  Bakanlığı  İlköğretim  Genel  Müdürlüğü  koordinesinde  hazırlanmış olan “Hoş Geldin Öğretmenim” adlı aday öğretmen rehber kitabının “Personel,  görev  yaptığı  yerin,  mezun  olduğu  okulun,  hükümetçe  özel  günler için çıkarılan rozetler ile üye olduğu sendikanın, Türk Bayrağı ve Atatürk’ün rozeti dışında rozet, işaret, madalya, madalyon, kolye, nişan vb. şeyler takmamalıdır.” ifadeleri bulunmaktadır.