Ülkemizde ahlaki ve ilkeli sendikacılığın adresi olan Türk Eğitim-Sen, üye sayısını 225.278’e ulaştırdı.
Mücadeleci ve kararlı duruşuyla Türk sendikacılığına yeni bir nefes kazandıran Türk Eğitim-Sen, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde, son bir yılda18.646 net artış sağlayarak 199.320 rakamını yakaladı.
Sendikacılığın, tehdit ve teklif stratejisi üzerinde yürütmek gibi bir seviyesizliğe düşmeden de yapılabileceğini bir kez daha gösteren Türk Eğitim-Sen 24.733 üye sayısıyla üniversiteler genelinde yine en büyük sendika olduğunu ispatladı.
Çalışanların onurlarını korumanın da sendikal bir sorumluluk olduğunun bilincinde olan ve sendikacılığı aynı zamanda bir şahsiyet mücadelesi olarak ortaya koyan Türk Eğitim-Sen, YURTKUR’da da 1.225 üyesiyle eğitim çalışanlarının teveccühüne mazhar oldu.
Üyelerimize teşekkür ediyoruz.
İlkeli, kararlı ve tavizsiz mücadele veren sendikacılığa üye olarak destek verdikleri için eğitim çalışanlarına teşekkür ediyoruz.
İşyeri temsilcilerimize, Kadın Komisyonu üyelerimize, İlçe ve İl Temsilciliklerimize, Şube Başkan ve Yönetim Kurulu üyelerimize teşekkür ediyoruz.
Teşkilatımızın her kademedeki yöneticisi arkadaşlarımız, gerçekten her türlü övgüye layık bir emek ortaya koydular. Sendikal rekabet adı altında sergilenen türlü entrika ve seviyesizliklere rağmen, bir yılda 41.524 yeni üye kaydı yaparak büyük bir başarı sağladılar.
Bu başarı öyle her babayiğidin ortaya koyabileceği bir performans değildir.
Arkadaşlarımız, sadece sendikal faaliyet yapmak durumunda kalmadılar. Aynı zamanda, sözde bir sendikanın tetikçiliğini yapmayı vazifeleri olarak kabul etmiş olan idarecilerle, bürokratlarla ve siyasetçilerle de kora kor bir mücadele içerisinde yer aldılar.
Yılmadılar, korkmadılar ve cesaretle emek ortaya koydular.
Ve bu sayede başardılar.
Her biri birer kahraman olan teşkilatımızın bütün emektarları; özellikle siyasi iktidar adına hareket eden bütün unsurların her türlü ahlak ve insanlık dışı taarruzlarına rağmen on yılı aşkındır istikrarlı bir şekilde büyüyen bir sendikanın mimarları oldular.
Evet, sendikamız AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılında 125.863 olan üye sayısını her yıl daha da artırarak bugün 225.278’e çıkarmıştır.
Bu takdire şayan başarıyı herkesin anlamasını tabi ki beklemiyoruz.
Hele ki, çalışanların şahsiyetini ezerek yol almayı strateji olarak benimseyenlerin; siyasetin ve bürokrasinin imkanlarını yeri geldiğinde ulufe vesilesi olarak tepe tepe sömürmeyi ya da sırtlarını dayadıkları ağa babalarının politik gücünü çalışanların başları üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallayarak bir tehdit unsuru olarak kullanmayı soylu (!) mücadele olarak kabul edenlerin anlaması tabi ki mümkün değildir.
Ortaya koydukları olağanüstü gayret sayesinde böylesi önemli bir başarıya imza atarak bu haklı gururun hazzını bize yaşattıkları için bütün teşkilatımıza bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Bu başarı tabi ki kendiliğinden gelmedi.
Bu başarı, ağababalarımızın bize bahşettikleri bir ulufe ya da mevsimlik bir sonuç veyahut konjonktürel bir büyüme de değil.
Bu başarı büyük bir mücadelenin neticesidir.
Çok çalıştık. Büyük emekler verdik.
Kamuoyumuz çok iyi biliyor ki, eğitimi ve eğitim çalışanlarını ilgilendiren her gelişmede Türk Eğitim-Sen vardı. Kimse tek bir örnek gösteremez ki, eğitim çalışanları ile alakalı bir durum sözkonusu olsun da Türk Eğitim-Sen ona kayıtsız kalsın.
Neler yapmadık ki?
Her konuda emek ortaya koyduk.
Kimseye diyet borcumuz olmadığı için, “Ağababalarımız ne der” korkusuyla geri durmadık.
Önlerinde el ovuşturduklarımızdan aldığımız taahhütlerle eğitim çalışanlarına sözler verip sonra inkar etmedik.
Yeri geldi görüşmeler yaptık, yazışmalar gerçekleştirdik. Yeri geldi her düzeyde eylemler ortaya koyduk. İhtiyaç duyduğumuzda eğitim çalışanlarının hak ve hukuku için iş bıraktık.
Muhatap olduğumuz siyasi ve bürokratik idarenin beceriksizliklerini “üslup ve icraatlardaki işçilik hataları” olarak geçiştirmeden, çalışanların haklarının gasp edilmesi noktasında demokratik şekilde en sert duruşu ortaya koyduk.
Sendikal mücadeleyi hiçbir zaman iktidarın saha memurluğu olarak algılamadık; “sorunlardan beslenmeyeceğiz, çözümlerle güçleneceğiz” gibi süslü lafların arkasına sığınaraksiyasi iktidarın korkusuyla çalışanların problemlerinin gündeme getirilmesi ve hak ettiklerimizin talep edilmesi için mücadeleden geri durmadık.
Eğitim çalışanları, ihtiyaç duydukları her anda yanlarında bizi gördüler.
Yaşadıkları her sıkıntının dermanı için bize yüz döndüler. Beklentilerinin ve taleplerinin bizim elimizle ciddiyet kazanacağını gördüler ve bize kulak verdiler.
Evet, eğitim çalışanları gerçek sendikanın Türk Eğitim-Sen olduğunu çok iyi bilmekteler.
Nitekim geçen yıl yaşanan İLKSAN delege seçimleri bunun en bariz ve somut işaretidir. 222 delegeden oluşan Sandık Genel Kurulunun 133 delegesi sendikamız üyelerinden oluşmuştur. İLKSAN üyesi çalışanlar arasında üye sayısı bizden fazla olan bir sendika ise tam anlamıyla bir fiyasko yaşamıştır. Gösterdikleri adaylar, sendikalarının sahip olduğu üye sayısı kadar bile oy alamamış; kendi üyeleri dahi Türk Eğitim-Sen’li adaylara oy vermiştir. Yani baskı, tehdit ve şantaj çirkefliğinden kurtulan eğitim çalışanları kapalı oylamalarda hakkı yiğide teslim etmiştir.
Şükürler olsun ki böylesi bir sendikanın mensubuyuz.
Tabii ki, sendika olarak yapmadığımız ve asla yapmayacaklarımız da var:
Öncelikle eğitim çalışanlarının en temel hakları sözkonusu olduğunda bir araya gelmekten imtina ettiklerimizle, AKP’nin talimatı üzerine Çözülme Sürecini millete hazmettirmek için ilginç ittifaklar içinde olmadık.
Bir yandan demokratlık salvoları atarken, diğer yandan bizim gibi düşünmeyen milyonları hayvanlardan daha adi bir sıfatla tasvir etmedik.
Başkalarının onlarca yıllık mücadeleleriyle olgunlaşan ve elde edilen kazanımları, yavuz hırsız üslubuyla yüzümüz kızarmadan sahiplenerek, iftiralar atmadık.
2002 yılından itibaren yapılan pazarlıklarda elde edilen; enflasyon farkları, denge tazminatları, iyileştirme ödenekleri, sosyal yardımlar, banka promosyonları, derece alınması, nema ödemeleri gibi düzinelerce kazanımı yok sayarak, karşı dağları da biz yarattık edalarıyla gülünç duruma düşmedik.
Varlığımızı borçlu olduğumuz ve yine varlığımızı adadığımız siyasi iktidarın nimetlerini bir şantaj aracı olarak utanmadan kullanarak eğitim çalışanlarını esir alıp arkasından “karşımıza çıkan her türlü zorluğa rağmen zorlukları yenmeyi alışkanlık haline getirerek imkansızı başardık ve yetkiyi aldık” şeklinde kendimizin dahi inanmadığı lakırdılarda boğulmadık.
Sırtımızı dayadıklarımız bir gün giderse halimiz nice olur korkusuyla kabuslar içerisinde uyumadık hiçbir zaman.
Asla sahtecilik yapmadık, makam ve ulufe dağıtmadık, şantaj yapmadık, çalışanları kendilerinin ve yakınlarının rızıklarıyla tehdit etmedik.
Machiavelli’i bile hasetten çatlatacak şekilde, emelimize ulaşmak için; herkesi, her değeri ve mesul olduğumuz onurlu mücadeleyi feda etmek gibi bir erdemsizliğe düşmedik.
Dimdik durduk. Adam gibi sendikacılık yaptık.
Sadece hak mücadelesi değil bununla birlikte çalışanların şahsiyetini korumanın mücadelesini de verdik. Ahlak mücadelesinin emektarlığına talip olduk.
Çok şükür sevmeyenlerimizin bile içten içe gıptayla takip ettiği onurlu bir mücadelenin omuzlayıcısı olduk.
Büyük bir gururu hak ederek yaşıyoruz.
Kendilerine bile itiraf edemeyen fakat yüreklerinin derinliklerinde bizi imrenerek takip eden birileri ise, “peşimizden gelmeye çalışan sendika” diyerek, kendilerinden başka kimsenin itibar etmediği hormonlu cüsselerinin cüce iriliklerinin halüsilasyonu içerisinde kendilerini avutmaya devam etsinler. Biz anlıyoruz onların özlemini. Adam gibi sendikacılık yapamamanın verdiği ızdıraplarını anlıyoruz.
Zafer her zaman mücadele edenlerindir.
İnandık.
Başardık.
Başarmaya devam edeceğiz.
Türk Eğitim Sen’in kutlu mücadelesine omuz veren bütün meslektaşlarımıza tekrar teşekkür ediyoruz.
Emeklerine sağlık.
Minnettarız.
Biz hepsinden razıyız.
Allah da onlardan razı olsun.